Yunus Emre’nin Sandıklı’da olduğuna canı-u gönülden inanan,bu konuda araştırmalarından ilham aldığım rahmetli Osman Attila’nın bir dörtlüğü ile başlayarak kendisini rahmet ve minnetle anıyorum.
“Yunus Benim hemşehrim,
Sandıklı Çay Köyü’nde.
Sakarya boyu derim,
Anarım beş öğünde.”
Tarihi boyunca önemli gelişmelerin yaşandığı, her devirde cazibe merkezi olan Sandıklı’nın en önemli değerlerinden birisi Tapduk Emre ve Yunus Emre’dir. Tapduk ve Yunus Emre’yi anlatmadan önce Anadolu’ya gelişlerini ve yaşadıkları çağı bilmek onların ve üstlendikleri misyonları daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.
ANADOLUYA YAPILAN GÖÇLER: V.Yüzyıldan başlayarak Hazar Denizi ve çevresinde kalabalık halk kitleleri oluşmuş ve bunun neticesinde ekonomik, toplumsal ve siyasi konularda buhranların oluşmasına neden olmuştur. Türklerin Anadolu ile ilk tanışmaları M.S. 450’lerden sonra olmuştur. (Turan,1973:69)
Anadolu’nun fethedilmesi ve iskanı doğrultusunda yapılan asıl göçler 1.000 ‘li yıllarda başlar. Özellikle Büyük Selçuklular döneminde Çağrı ve Tuğrul beyler , İbrahim Yınal , kKutalmış ve Yakuti beyler Anadolu’ya akınlar düzenlemişlerdir. (V.Gordlevski/Çeviri,Yaran 1988) 1071 yılında yapılan Malazgirt Savaşıyla da Anadolu’nun kapıları Türklere açılmıştır. 1071-1079 yılları arasında Kutalmışoğullarının Anadolu Selçuklu Devletini kurmaları sırasında Anadolu’ya büyük Türkmen akınları olur. (Turan,1971:163) Büyük boylardan kopan küçük özerk gruplar Anadolu’ya gelerek Türkiye’nin temelini atmışlardır. (Togan,1988:134) Anadolu’ya asıl toplu göçler Asya’da ortaya çıkan Moğol-Cengiz olayı ile başlar. Cengizhan Asya’nın tümüne egemen olan bir devlet olur. Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Anadolu’ya doğru genişlemek ister. Bu hareketi huzursuzluklara neden olur. Bazı devlet ve beylikleri yıkar. Sivil halka büyük zarar verir. Kıyım ve zulüm uygulanır. Selçuklu ülkeleri Cengizhan’a bağlanır. Asya ve Ortadoğu’nun siyasi çehresi değişir. Tedirgin olan toplumlar Moğol ordularının önünden kaçarak Anadolu’ya sığınırlar. Bu vesile ile Anadolu’ya toplu göçler olur. (Türkay,1979&Turan,1971:163)
Bu sebeplerle Anadolu XII.Yüzyıldan itibaren Mutasavvıf Derviş akınına uğramaya başlar. Bilindiği gibi Orta Asya, “Horasan Melamiliği” nin kaynağıdır. Asyada’ki siyasi ve toplumsal çalkantılar düşünce ve inanç çevrelerini yeni arayışlar içersine iter. Özellikle Moğol istilası kitlelerle birlikte mutasavvıf çevreleri de ürkütür. Bu göçler sonucunda mutasavvıflar, Anadolu’nun yeni siyasal, toplumsal ve inansal yapılanmasında temel rol oynarlar. Anadolu’daki dağınık boyların yerleşmesinde, tarıma geçerek üretim yapmalarında, disipline edilmelerinde Selçuklu ve Osmanlı düzeni içersinde yer almalarında mutasavvıf dervişler öncülük ederler. Bunlar Türkistan, Horasan, Maveraünnehir’de, Melamilik, Yesevilik ve Vahdet-i Vücud akımları içersinde yoğrulmuş kimselerdi. (Barkan,1996:54-56)
Tasavvuf XIII.Yüzyıl Anadolu’sunda göçebe, yarı göçebe ve köylü çevrelerde önemli temsilciler bulur. Bu akımı Anadolu’ya Horasan Erenleri getirmişlerdir. Bu bir halk tasavvufu akımıdır. Temsilcileri ise baba, dede ve atalardır. Horasan Melamiliğinin devamcısıdırlar. Hacı Betaş-ı Veli’de bu hareket içersinde ortaya çıkacak ve bu harekete yeni bir düzen verecektir.
TAPDUK VE YUNUS EMRE’Yİ SANDIKLIYA GETİREN SEBEPLER
Bu çağ Asya ve Anadolu’nun yaşadığı en karanlık çağlardan birisidir. Moğol saldırıları, otoriter zayıflık ve kargaşanın dorukta olduğu bir dönemdir. Bu zamanda Moğol saldırılarına uğramayan, iç karışıklıkları olmayan bir beylik tarafından yönetilen XIII.Yüzyıl Sandıklısı aynı zamanda bir derviş yatağıdır. Böyle olmasındaki sebep ise yüzlerce mutasavvıfa Germiyanoğulları (1300-1429) beyliğinin kuçak açmasıdır. Germiyanoğulları beyliği, beylikler devri Türkiye’sinde , askeri, siyasi, güçlü devlet teşkilatı ve Türk kültürünün gelişme sağlaması bakımından beylikler arasında önemli bir yer tutmaktadır.(Uysal,2006:13) Moğolların 1272 yılında Selçukluyu hakimiyeti altına almasından sonra Türkiye Selçuklularının parçalanması ve 1318 yılında Selçuklu beylerinin uç beyliklerine sığınması sonucu devlet siyasi istikbalini kaybetmiştir. Afyonkarahisar’da bulunan Sahipataoğulları, Karamanlıların ve Moğolların tecavüzlerine karşı Kütahya’daki Germiyanoğullarının himayesine girdi. (Şahin,2006:517) XIII. Yüzyılda Afyon kalesi Germiyanoğullarının elindedir. (Darkot,1992:278)
Bu dönem Sandıklısı ise; İlhan Hükümdarı Ebu Said Bahadır Han Anadolu genel valiliğine Emir Çoban’ın oğlu Demirtaş beyi görevlendirmiştir.1318888 yılında Konya’ya gelen Demirtaş bey kendisine itaat etmeyen beyleri cezalandırmak için üzerlerine yürümüştür.Bu sırada Karahisar Devle’de sıranın kendisine geldiğini hisseden Sahipoğlu Ahmet bey Germiyan beyi Hüsameddin Yakup beyden yardım ister. Germiyan beyi yardım etmekle kalmayıp kızını Sahipoğlu Ahmet beyle evlendirir. (Karakuş,2009:68) Kızının düğün hediyesi olarak Sandıklı başta olmak üzere bazı topraklarını da çeyiz hediyesi olarak verdi. Germiyan Beyinin sık sık Sandıklıya geldiği ve Sandıklıya önemli eserler yaptırdığını bazı kaynaklar bildirmektedir. (Uysal,2006:89,96,243,245,295)
Kısaca 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşından sonra Anadolu XIV.Yüzyıla kadar kaos ve anarşi içinde yuvarlanır. Bu kaosa bağlı olarak Selçuklu yönetimi Afyonkarahisar’ın huzur ve sakin ortamına sığınır. Devletin hazinesi burada korunur.Yönetimle iyi ilişkiler kuran Mutasavvıf derviş ve Mevlevilerde yönetimle birlikte Afyonkarahisar’a intikal ederler. Bu sebeple Afyonkarahisar ve çevresi bir cazibe merkezi haline gelir.Bugün Sandıklı ve çevresinde tespit edebildiğimiz ve haklarında bilgi sahibi olduğumuz üçyüz’ün üzerinde türbe ve yatırın bulunması da bunu göstermektedir. (Karakuş,2013:2)Tapduk Emre’yi dolayısıyla Yunus Emre’yi de Sandıklı’ya getiren en başında güvenli bir yer olması ve mürşid seceresinde yer alan mutasavıflardır diyebiliriz. (Karakuş,2011:72)
TAPDUK EMRE KİMDİR?
Horasan erenlerindendir.1210-1215 yılları arasında doğduğu sanılmaktadır. Tapduk Emre, Hacı Bektaş-ı Veli Velayetnamesi TDV,2010) ile 1318-1358 yılları arasında yazılan Ariflerin Menkıbeleri (Eflaki,1989) isimli eserlere göre Hacı Betaş-ı Veli’yi Mevlana ile çağdaş gösterir (1207-1273). Seyyid Mahmut Hayrani (Ö.1268), Nureddin Bin Caca (1256-1277 yılları arasında yönetimdedir.) Hacim Sultan çağdaşları arasındadır. (Eyüboğlu,1989:78-81) Tapduk Emre Hacı Bektaş-ı Veli’nin halifesidir. Menakıpnamelere göre Hacı Bektaş-ı Veli Yunus Emre’nin yetiştirilmesi görevini Tapduk Emre’ye verir. Tapduk Emre’nin yaşadığı çağ ise XIII.Yüzyıldır. (Köprülü,1984:263) Tapduk Emre Buhara tarafından Anadolu’ya gelen Sinan ata isimli Orta Asyalı bir Türk şeyhi tarafından irşad edilir. (Gölpınarlı,1965:24) (Şekil-1) Tapduk Emre Sakarya ve çevresinde büyük bir ün kazanır. Ehli beyt öğretisi ile yüzlerce derviş yetiştirmiştir. Bunlardan en önemli şahsiyet ise Yunus Emre’dir.
TAPDUK EMRE’NİN SANDIKLIDA OLDUĞUNA DAİR BİLGİ VE BELGELER
Yunus Emre bir beyitinde;
“Yunus’a Tapduktan oldı, hem Barak’dan Saltuğ’a/ Bu nasip çün cûş kıldı ben nice pinhan olam” (Gölpınarlı,1965:24) diyerek mürşid seceresini sıralar. Bu beyitten yola çıkarak Yunus Emre’nin hocasının Taduk Emre olduğunu söyleyebiliriz. Tapduk Emre’de Yunus Emre gibi mürşidlerinin peşinden yürümüştür. Tapduk Emre’yi Sandıklı’ya getiren Yunus Emre’nin beytinde geçen Barak Baba, Sarı Saltuk gibi mürşidler ve Velayet-namede adı geçen Hacim Sultan gibi erenlerdir. Kısaca bu isimlerden bahsetmek gerekirse;
Saru Saltuk: Türbesi Sandıklı ilçesine bağlı Saltuk Sultan (Saltık) köyündedir. H.1289/M.1875 TARİHLİ Sarı Saltuk Vakfına ait EV.d.22312 numaralı BAO Belgesi mevcut olup, Barak Babayı irşad etmiştir.( BOA,2567 numaralı Avarız Defteri)
Barak Baba: İrşad vazifesini bu yörede yerine getirmiştir.Ondan hatıra Barak Damları köyü mevcuttur. Günümüzde Celiloğlu köyünde mezarı bulunmakta olup son yıllarda adına bir mescid yapılmıştır.
Taptuk Emre: Türbesi Çayköydedir. Hacı Bektaşi Veli’nin izniyle Yunus Emre’yi irşat etmiştir.
Taptuk Emre’nin Mezarının bulunduğu yerler:
1-Afyonkarahisar ili Sandıklı İlçesi Yunus Emre Mahallesinde (Çayköy’de) ( Şekil-3-4)
2-Ankara ili Nallıhan ilçesi Emrem Sultan köyünde
3-Karaman ilinin şehir merkezinde bulunan Yunus Emre Camii’nin bahçesinde.
4-Aksaray ilinin Ekecik dağı yakınlarında bulunan Taptuk köyünde
5-Eskişehir İlinde
Yunus Emre:Türbesi Sandıklı Merkez Yunus Emre Mahallesindedir. (Eski Çay Köy’de). İnsanlığı irşad etmiştir. Bu mürşitler zincirinin Sandıklıda olması,Yunus Emre’nin Sandıklılı olduğunu gösterir.
Hacim Sultan: Asıl ismi Recep olup soyunun peygamber efendimize dayandığı bilinmektedir. Tapduk Emre’nin çağdaşı olup Hacı Bektaş-ı Veli’nin halifesidir. Oniki imam sırrı olan on iki posttan kilerci postu Hacim Sultan’a aittir.Adına kayıtlı Tekke ve zaviye kayıtları mevcuttur. H.1302/M.1885 tarihli Osmanlı Salnamesinde Sandıklı’da olduğu belirtilmekte olup ayrıca Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamit’in Hacim Sultan tekkesine ait beraatları mevcuttur. (Bayar,2011:295 & Karakuş2013:109)
Tapduk Emre ve Yunus Emre’nin mürşitler zinciri Sandıklı dışında hiçbir yerde yoktur.
Yine son yıllarda Yunus Emre konusunda yapılan araştırmalar sonucunda Tapduk Emre’nin mezarının Sandıklı’da olduğu tezini güçlendirecek belge ve bilgilere de ulaşılmıştır. Bunlardan en önemlisi Taptuk Emre Türbesine ait Tapu kayıtlarıdır. Sandıklı Tapu Sicil Müdürlüğünde kayıtlı olup; Ada NO: 414, Parsel No: 12, Kütük Sahife No:1239,Pafta No:55, 95 metrekarelik Vakıflar Müdürlüğü adına kayıtlı türbesi vardır. (Şekil-2)
YUNUS EMRE KİMDİR?
Türk milletinin bağrından çıkardığı bu büyük gönül ve tasavvuf insanı, halk edebiyatımızın en güçlü şairi Yunus Emre’dir.Yunus Emre’nin hayatına dair bilinenler çok az da olsa bu bilinmezlik onu daha da yüceltmiştir. Bu sebeple Anadolu’da onlarca makamı, türbesi bulunmaktadır. Bazı belgeler,kaynaklar ve Yunus Emre’nin mısraları hayatı hakkında bizlere ipuçları vermektedir. Yunus Emre bir mısrasında;
“İlk adım Yunus idi/ Adımı aşık taktım” (Tatçı,1991:228) demektedir. Bu mısralardan yola çıkarak asıl adının Yunus olduğunu (Köprülü,1984:257)Emre sıfatının ise şeyhinden aldığını söyleyebiliriz. Yunus Emre’nin şiirlerini incelediğimizde isminin önünde sıfat olarak,miskin, günahkar,aşık,biçare,derviş ve Tapduk’un Yunus’u sıfatlarını kullandığını görmekteyiz. Yunus Emre’nin nerede doğduğu ve öldüğü sırrı hala kendini korumaktadır.
Yunus Emre’nin doğum tarihi konusunda İstanbul Beyazıt Devlet kitaplığında bulunan 7912 numaralı bir mecmuada “Vefat-ı Yunus Emre, sene 720, Müddet-i ömür 82 yazılıdır. Bu kayıttan çıkan sonuca göre Yunus Emre’nin H.638/M.1240 yılında doğduğunu söyleyebiliriz. Bunu Yunus Emre’nin şiirlerinde kullandığı çağdaşlarının isimleri de teyit etmektedir.Yunus Emre sık sık Mevlana,Seydi Balum,Geyikli Baba,Barak Baba, Sarı Saltuk babadan bahsetmekte olup bundan yola çıkarak Yunus Emre’nin XII.Yüzyılın ikinci yarısı ile XIII.Yüzyılın ilk yarısında yaşadığını söyleyebiliriz. Bu tarihler Selçuklu Devletinin yıkılış, Osmanlı Devletinin ise kuruluş devrelerine yani Osman Gazi dönemine (H.724/M.1324) rastlamaktadır. Yunus Emre’nin ihtiyarlık dönemine rastlayan Risaletün Nushiyye isimli eserinde geçen;
“Sözde tarih yediyüz yedi idi,/ Yunus canı yolda fidi idi” mısraları da bunu teyit etmektedir.
YUNUS EMRE’NİN ATALARI
Dr.Muharrem BAYAR’ın 2009 yılında sunduğu bildirisine göre, Yunus Emre Horasan erenlerindendir. Şeyh Hacı İsmail Cemmati dervişlerindendir. Konuyla ilgili bir vesika da “adı geçen şeyh İsmail cemaatinin dervişlerindendir. Horasan diyarından gelmiş aziz imiş.Buraya gelerek yurt tutarlar,oğlu Musa paşa (Evin büyük çocuğu) ile burada bir zaviye yaptırarak kendisine uyanlarla burada otururlarmış.”( BOA,Nr.871 Bu belgeden yola çıkarak Yunus Emre’nin Şeyh İsmail Hacı’nın Cemaati ile birlikte, Anadolu’ya geldiğini, evlenip çoluk çocuğa karıştığını söyleyebiliriz.
Yunus Emre’nin Dedesi Şeyh İsmail Hacı’nın Cemaati ile Horasandan geldiklerini gösteren belge. 924/1518 BOA Tahrir Defteri No:455 s.219 (Şekil-5)
Yunus Emre yine bir mısrasında;
“Bunda dahi verdin bize oğul-u kız-u çift helal
Anda dahi geçti arzum, benim ahım didar içün” söylediği sözlerde teyit etmektedir. (Timurtaş,1989:132)
Sandıklı XII. Asırdan XIX. Asra kadar çeşitli aşiretlerin iskan olduğu yerdir. Çepni, Dola, Eymir, Bekdeş, Devlet-han,Karkın,Kınık, Kızılca,Kızık, Sorgun,Dodurga gibi köy isimleri birer aşiret, cemaat isimleridir.Bu veriler Yunus Emre’nin Horasan gelerek Anadolu’yu karş karış gezerek Sandıklı’ya yerleştiğini destekler.
YUNUS EMRE’NİN ESERLERİ
Yunus Emre’nin bilinen iki eseri vardır. Bunlardan bir tanesi Divanı , diğeri ise Risaletün Nushiyyedir.
Yunus Emre Divanları: Yunus Emre’nin en çok bilinen eseri Divanı’dır. Fakat bu eserin aslını veya en eski nüshasını tespit etmek çok zordur. Yunus Emre divanı’nın Türkiye, dünya veya şahıs kütüphanelerinde elliden fazla yazma nüshası bulunmaktadır. Bu eserler daha sonra şifahi olarak derlenmiş veya bir yazmadan istinsah edilmiş nüshalardır.Bugüne kadar yapılan araştırmalarda Yunus Emre’nin kendi kaleminden çıkmış bir nüshaya rastlanmamıştır.
1-FatihNüshası: Eski ve yeni el yazması Yunus Emre divanları içinde 15. y.y.da istinsah edildiği anlaşılan Süleymaniye Kütüphanesi-Fatih bölümünde bulunan el yazması nüshadır. (Behçetoğlu,1991:5)
Fatih nüshası istinsah tarihi belli olmamakla birlikte, yazı karakteri, imla ve kağıt özellikleri yönüyle 15. y.y özelliğini göstermektedir. Huruf-u Hece usulüne göre tertip edilen bu eser, her yönüyle 15. y.y özellikleri arz etmektedir. Huruf-u Hece usulüne göre tertip edilen bu eser, bilinen Yunus Emre Divanlarının en iyisidir, ancak istinsah edeni bilinmemektedir.
2-Nuruosmaniye Nüshası: Nuruosmaniye Kütüphanesi 4904 numarada kayıtlıdır. 315 yapraktan müteşekkildir ve içerisinde 219 adet şiir bulunmaktadır. İstinsah tarihi H.940, M.1534 dür.
3-Yahya Efendi Nüshası: Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Hahmud Efendi bölümünde 3480 numarada kayıtlıdır.107 yapraktan oluşan bu Divan’da 302 şiir yer almaktadır. 16.y.y.da istinsah edilmiştir.
4- Karaman Nüshası: Karaman nüshası olarak bilinen bu nüsha Merhum Baha Kayserilioğlu’nun elindeki nüshadır.
5-Balıkesir Nüshası:Bu nüsha Balıkesir İl Halk Kütüphanesi 451 numarada kayıtlıdır.
6-Niyazı Mısri nüshası: Topkapı Sarayı Müzesi,Hazine Kütüphanesinde 303 numarada kayıtlıdır. Şerh-i Gazel-i Yunus Emre adlı bu nüsha H.1127 tarihinde istinsah edilmiş olup, 16 yapraktan oluşmuş ve nesih yazı ile yazılmıştır.
7-Bursa Nüshası: Bursa İl Halk Kütüphanesi Eski eserler bölümünde 882 numarada kayıtlıdır. Nesih yazı ile yazılmış olan bu nüshada 120 şiir bulunmaktadır ve 53 yapraktan oluşmuştur.
Risalet-ün Nushiyye (Öğütler Kitabı): Mesnevi biçiminde aruz ölçüsü ile yazılmıştır. 537 beyittir. Didaktik mahiyette kaleme alınmıştır. Başta 13 beyitlik bir başlangıçtan sonra kısa bir düz yazı vardır. Arkasından destanlar gelir. Eserin baş kısmında ateş, su, hava, toprak gibi dört unsurdan yaratılmış olan insandan ve insana üflenen candan söz edilir. Nesirle yazılan bölümde akılla iman hakkında açıklamalar yapılır. Eserin asıl bölümünde ruhtan, nefisten, öfke ve sabırdan, insanın çeşitli huylarından söz edilir. Öğretici ve öğüt verici bir yapıttır.
Afyon’daki Kayıp Divan:Yunus Emre’nin kendi el yazması olduğu söylenen divanı olduğunu biliyoruz.Bu konuda Güneyde Kültür Dergisinin Yunus Emre özel sayısında şöyle yazmaktadır; “Hocaların hocası,merhum Ord.Prof.Dr. Süheyl Ünver hocamız 1935 senesinden beri Afyonkarahisar ilini her teşriflerinde bizim fakirhaneye şeref verirlerdi. ”Tabip Behçet” dedemizden kalan çoğu el yazması olan binlerce kitabı elden geçirirdi. Bir gün kanepeden sevinçle sıçrayarak:”Muzaffer bu Yunus Emre’nin kendi el yazısı ile yazdığı divanıdır. Muhammediye’nin yanına koy.Böyle kıymetli eserler böyle ahşap binalarda zor saklanır. Sen bir çelik kasa veya dolap alacaksın. demişlerdi. Merhum beş on sayfalık yarı çürümüş yapraklara tekrar tekrar bakıyordu. “Ben Yunus’un el yazısı hayli divanını gördüm. Bu hiç birine benzemiyor.Divanın son yapraklarında “…Eğri büğrü söyleme.Sonra seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir..” satırlarını arıyordu…” (Atilla,1977:108)
Sandıklı’da Kaybolan Cönkler ve Fetva:Yunus Emre’nin Çayköyde bir Divanı olduğunu bazı kaynaklar ifade etmektedirler. Yunus Emre’nin Sandıklı’da olduğunu savunan Milli Şair Osman Atilla,”Yunus Emre ve Tapduk Emre’nin Mezarları ve Kaybolan Cönkler “ isimli bildirisinde konuyla ilgili şunları söylemektedir.” 1965 Yılında Çay köye gittiğinde köy sakinlerinden;”Bundan 50 yıl kadar önce köye bir misafir geldiğini, gelenek görenek gereğince bu misafirin köy odasında ağırlanarak ikram gördüğünü, ifadelerine göre “ehli dil ve bir kişi olduğunu (Tahminimiz bu kişi edebiyat tarihçisi olacak) bu zatın köy odasındaki cönkleri bir hafta kadar okuyup incelediğini söylediler. Hafta sonunda bu kişinin,sabahın erken saatlerinde, tan yeri ağarmak üzere iken , misafir edildiği köy odasını ansızın terk ettiğini ve okuduğu cönkleri alıp gittiğini acı acı ifade ettiler. Büyük bir olasılıkla bu cönkler Divanın tamamı idi.” Yine Osman Attila’nın mahallinde yaptığı araştırmalar sonucu Sandıklı’da Yunus Emre hakkında yazılmış bir fermandan bahsetmektedir. (Topbaş,1991:20) Attillla, “Sandıklı’lı hemşehriler, Yunus Emre’ye ait deri üstüne yazılmış bir fetvayı da, Sandıklı’dan ayrılan bir hemşehrinin alıp gittiğini söylediler. Kişi ortada yok,görüşemedim.Eskişehir’e yerleştiğini naklettiler..” Demektedir.
Yunus Emre’nin Mezarları:Yunus Emre’nin Anadolu’da pek çok mezarı, türbesi ve makamı vardır. Bunların çoğu halk rivayetleri arasında söylene gelmiş, sağlam bir belgeye dayanmayan mnenkıbelerdir. Yunus Emre’den yüzyıllar sonra yazılmış bazı kitaplardaki verilen bilgilerde halk söylentilerine dayandığı için geçerli değildir. Yunus Emre’ye ait olduğu bildirilen bazı arşiv belgelerindeki olaylar,yer isimleri,kişiler ve tarihler arasındaki uyumlar iyi incelenmediği için yanlış yönlendirilmiştir.
1-Sandıklı –Çay köy(Yunus Emre Mahalesi)
2-Karaman-Yunus Emre Camisinin Avlusunda Şeyhi Tapduk Emre’nin yanında
3-Afyonkarahisar-Döver’de
4-Bursa’da
5-Eskişehir,Mihalcık ilçesine bağlı Sarıköy Yunus Emre)
6-Erzurum-Palandöken-Tuzcu Köyü
7-Aksaray’da
8-Ordu-Ünye-Sivas Yolu Üzerinde
9-Bandırma’da
10-Isparta -Keçiborlu-Busta Köyünde
11-Kula Salihli Arasında bulunan Emre Sultan Köyünde
12-Bolu’da
13-Kütahya-Sakarya Suyunun birleştiği yerde
14-Kocabaş Köyünde
15-Isparta-Eğirdir’de
1 6-İzmir-Tire’de
17-Kırşehir’de
18-Manisa-Kula’da
19- Sivas’ta.
Ayrıca Azerbaycan’da 3üç ayrı yerde de kabri bulunmaktadır.
BAŞKA YUNUSLAR
Türk edebiyatını incelediğimizde birbirinden farklı, aynı tarzda şiirleri bulunan başka Yunuslarında olduğunu görüyoruz. (Köprülü,1984:290) Bu Yunuslardan ikisinin kimliği belli değildir. Birincisi mahlas olarak da Aşık Yunus’u kullanan, bazen de kendisini “Yunus”, “Derviş Yunus” ve “Yunus Emrem” diye anan XV.Yüzyılda yaşamış bir şairdir. Halveti tarikatının Nurbahşi koluna mensup olduğu ve 1439-1440 yıllarında veya bundan bir müddet sonra öldüğü sanılan bu şair meşhur veli Emir Sultan Hazretlerini övmekte, Yunus Emre’den de saygıyla bahsetmektedir. Bursa’da Yunus Emre’ye atfedilen mezarın bu Yunus Emre’ye ait olduğu görüşü çoğunluktadır. “Şol Cennetin ırmakları,Adı güzel kendi güzel Muhammed” gibi şiirlerin bu zata ait olduğu sanılmaktadır.
Bir başka Yunus ise Said Emre’dir. Asıl adı Molla Sadeddin olan Said Emre, 13. yüzyılın sonu 14. yüzyılın başında yaşamış, Aksaraylı bir âlimdi.Hacı Bektaş-ı Velî‟nin “Makâlât” adlı eserini Arapçadan Türkçeye çevirir. Hacı Bektaş-ı Velî, ona Yunus Emre tarzında şiir söylemesinden dolayı, “Said Emre’ adını vermiştir. Osmanlı Arşiv Belgelerine göre, Manisa’nın Kula ilçesine bağlı Sarnıç köyünde Said Emre adına bir vakıf, zâviye ve mezar bulunmaktadır.Said Emre, Hacım Sultan’a bağlı bir sûfî olarak, Manisa’nın Kula ilçesine bağlı Sarnıç köyünde zâviyesini o dönemde kurmuş olmalıdır.( VGMA 1755, HD. 1110/ 94; Evkâf Nezâreti Bütçesi (ENB), 1327: 187)
Raif Yelkenci‟nin 14. yüzyıla ait olduğu sanılan Yunus Emre Divanı’nda da,Yunus’un şiirleri arasında Said mahlaslı üç şiir daha vardır. Bu şiirlerden ikisi aynı zamanda, Prof. Ritter nüshasında bulunan Said Emre’ye ait olduğu sanılan şiirlerin arasında da bulunmaktadır. Şu halde, Said Emre 13. yüzyılın sonu, 14. Yüzyılın başında yaşamış, Hacı Bektaş-ı Velî’nin yanında yetişmiş, Hacı Bektaş-ı Velî’den sonra, onun halîfelerinden Hacım Sultan’a intisâb etmiş,Yunus’un en yakın takipçisi sûfî bir şâirdir. ( Köprülü, 1927: 302; 2003: 362)
Kaynak: 16 ekim Markakent Sandıklı Sempozyumunda “Yunus Emre ve Tapduk Emre Sandıklıdadır” başlığı ile şahsım tarafından bildiri olarak sunulmuştur.