Şair ve Mutasavvıflara ait Türbe ve Yatırlar
Sandıklı ve çevresinde bulunan bazı türbe ve yatırlarda yatan evliya şair ve mutasavvıf kişiliği ile ön plana çıkmaktadır. Bunlardan bazı örnekler;
Yunus EMRE Türbesi:
“Bir nazarda kalmayalım
Gel dosta gidelim gönül
Hasret ile ölmeyelim
Gel dosta gidelim gönül”
Yaklaşık yedi yüz yıldır bu çağrıya kulak veriyor insanımız. Öyle bir ozan düşünün ki ölümünden sonra bile yüzyıllardır sesinden hiçbir şey kaybetmemiş,çağlayanlar misali nesilden nesile akıp durmuş. Yunus Emre kullandığı arı duru Türkçesiyle sadece Anadolu İnsanına ışık saçmakla kalmamış,sınırları hatta kıtaları bile aşmıştır.
Yunus Emre’nin doğum tarihi konusunda İstanbul Beyazit Devlet Kitaplığında bulunan bir mecmuada; “Vefat-ı Yunus Emre, sene 720, Müddet-i ömr 82”yazılıdır.[1] Bu kayıttan çıkan sonuca göre Yunus Emre’nin H.638-M.1240 yılında doğduğunu söyleyebiliriz. Yunus Emre’nin doğumuna dair elimizde bulunan belgelerden birisi budur diyebiliriz. Bu belgeden yola çıkarak bütün araştırmacılar Yunus Emre’nin doğum tarihinde hemfikirdirler.
Bunu Yunus Emre’nin şiirlerinde isimlerini kullandığı çağdaşları da teyit etmektedir. Yunus Emre şiirlerinde sık sık, Mevlana, Seydi Balum,Geyikli Baba,Barak Baba,Saltuk Baba’dan bahsetmekte olup bundan yola çıkarak Yunus Emre’nin 13.Yüzyılın ikinci yarısı ile 14.Yüzyılın ilk yarısıdır diyebiliriz. Bu tarihler Selçuklu’nun yıkılış, Osmanlı’nın kuruluş devrelerine, Osman Gazi dönemine (H.724-M.1324) rastlamaktadır.[2]
Yunus Emre’nin ihtiyarlık dönemine rastlayan Risaletün Nussiye isimli eserinde;
“Söze tarih yediyüz yedi idi/Yunus canı bu yolda fidi idi” Mısralarıyla bunu teyit etmektedir.
Yunus Emre Divanları: Yunus Emre’nin en çok bilinen eseri Divanı’dır. Fakat bu eserin aslını veya en eski nüshasını tespit etmek çok zordur. Yunus Emre divanı’nın Türkiye, dünya veya şahıs kütüphanelerinde elliden fazla yazma nüshası bulunmaktadır. Bu eserler daha sonra şifahi olarak derlenmiş veya bir yazmadan istinsah edilmiş nüshalardır. Bugüne kadar yapılan araştırmalarda Yunus Emre’nin kendi kaleminden çıkmış bir nüshaya rastlanmamıştır.
1-FatihNüshası: Eski ve yeni el yazması Yunus Emre divanları içinde 15. y.y.da istinsah edildiği anlaşılan Süleymaniye Kütüphanesi- Fatih bölümünde bulunan el yazması nüshadır.[3] Fatih nüshası istinsah tarihi belli olmamakla birlikte, yazı karakteri, imla ve kağıt özellikleri yönüyle 15. y.y özelliğini göstermektedir. Huruf-u Hece usulüne göre tertip edilen bu eser, her yönüyle 15. y.y özelliklerdi arz etmektedir. Huruf-u Hece usulüne göre tertip edilen bu eser, bilinen Yunus Emre Divanlarının en iyisidir, ancak istinsah edeni bilinmemektedir.
2-Nuruosmaniye Nüshası: Nuruosmaniye Kütüphanesi 4904 numarada kayıtlıdır. 315 yapraktan müteşekkildir ve içerisinde 219 adet şiir bulunmaktadır. İstinsah tarihi H.940, M.1534 dür.
3-Yahya Efendi Nüshası: Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Hahmud Efendi bölümünde 3480 numarada kayıtlıdır. 107 yapraktan oluşan bu Divan’da 302 şiir yer almaktadır. 16.y.y.da istinsah edilmiştir.
4- Karaman Nüshası : Karaman nüshası olarak bilinen bu nüsha Merhum Baha Kayserilioğlu’nun elindeki nüshadır.
5-Balıkesir Nüshası: Bu nüsha Balıkesir İl Halk Kütüphanesi 451 nnumarada kayıtlıdır.
6-Niyazı Mısri nüshası: Topkapı Sarayı Müzesi, Hazine Kütüphanesinde 303 numarada kayıtlıdır. Şerh-i Gazel-i Yunus Emre adlı bu nüsha H.1127 tarihinde istinsah edilmiş olup, 16 yapraktan oluşmuş ve nesih yazı ile yazılmıştır.
7-Bursa Nüshası:Bursa İl Halk Kütüphanesi Eski Eserler Bölümünde 882 numarada kayıtlıdır. Nesih Yazı ile yazılmış olan bu nüshada 120 şiir bulunmaktadır ve 53 yapraktan oluşmuştur.
Afyon’daki Kayıp Divan:Yunus Emre’nin kendi el yazması olduğu söylenen divanı olduğunu biliyoruz.Bu konuda Güneyde Kültür Dergisinin Yunus Emre özel sayısında şöyle yazmaktadır.[4] “Hocaların hocası,merhum Ord.Prof.Dr. Süheyl Ünver hocamız 1935 senesinden beri Afyonkarahisar ilini her teşriflerinde bizim fakirhaneye şeref verirlerdi.”Tabip Behçet” dedemizden kalan çoğu el yazması olan binlerce kitabı elden geçirirdi. Bir gün kanepeden sevinçle sıçrayarak:”Muzaffer bu Yunus Emre’nin kendi el yazısı ile yazdığı divanıdır.Muhammediye’nin yanına koy.Böyle kıymetli eserler böyle ahşap binalarda zor saklanır.Sen bir çelik kasa veya dolap alacaksın.demişlerdi. Merhum beş on sayfalık yarı çürümüş yapraklara tekrar tekrar bakıyordu. “Ben Yunus’un el yazısı hayli divanını gördüm. Bu hiç birine benzemiyor.Divanın son yapraklarında “…Eğri büğrü söyleme.Sonra seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir..” satırlarını arıyordu…” Sandıklı’da Kaybolan Cönkler ve Ferman:Yunus Emre’nin Çayköyde bir Divanı olduğunu bazı kaynaklar ifade etmektedirler. Yunus Emre’nin Sandıklı’da olduğunu savunan Milli Şair Osman Atilla,”Yunus Emre ve Tapduk Emre’nin Mezarları ve Kaybolan Cönkler “[5] isimli bildirisinde konuyla ilgili şunları söylemektedir;” 1965 Yılında Çay köye gittiğinde köy sakinlerinden;”Bundan 50 yıl kadar önce köye bir misafir geldiğini,gelenek görenek gereğince bu misafirin köy odasında ağırlanarak ikram gördüğünü,ifadelerine göre “ehli dil ve bir kişi olduğunu (Tahminimiz bu kişi edebiyat tarihçisi olacak) bu zatın köy odasındaki cönkleri bir hafta kadar okuyup incelediğini söylediler.Hafta sonunda bu kişinin,sabahın erken saatlerinde, tan yeri ağarmak üzere iken , misafir edildiği köy odasını ansızın terk ettiğini ve okuduğu cönkleri alıp gittiğini acı acı ifade ettiler. Büyük bir olasılıkla bu cönkler Divanın tamamı idi.” Yine Osman Attila’nın mahallinde yaptığı araştırmalar sonucu Sandıklı’da Yunus Emre hakkında yazılmış bir fermandan bahsetmektedir.[6] Attillla, “Sandıklı’lı hemşehriler, Yunus Emre’ye ait deri üstüne yazılmış bir fetvayı da ,Sandıklı’dan ayrılan bir hemşehrinin alıp gittiğini söylediler.Kişi ortada yok,görüşemedim.Eskişehir’e yerleştiğini naklettiler….” Demektedir.
Risalet-ün Nushiyye (Öğütler Kitabı): Mesnevi biçiminde aruz ölçüsüyle yazılmıştır. 537 beyittir. Didaktik mahiyette kaleme alınmıştır. Başta 13 beyitlik bir başlangıçtan sonra kısa bir düz yazı vardır. Arkasından destanlar gelir. Eserin baş kısmında ateş, su, hava, toprak gibi dört unsurdan yaratılmış olan insandan ve insana üflenen candan söz edilir. Nesirle yazılan bölümde akılla iman hakkında açıklamalar yapılır. Eserin asıl bölümünde ruhtan, nefisten, öfke ve sabırdan, insanın çeşitli huylarından söz edilir. Öğretici ve öğüt verici bir yapıttır.
Yunus Emre ve Çağdaşları : Yunus Emre’nin mürşit şeceresine ana başlıklar altında kısaca değinmekte fayda var.Yunus Emre bu mürşitlik zincirini şu beyit ile söyler:
“Yunus Tapdukdan oldu ,hem Barak’dan Saltuk’a
Güç kıldı,çün bu sır ben nice nihan olam”
Saru Saltuk:Türbesi Sandıklı Saltuk Sultan köyündedir.[7]Barak Babayı irşad etmiştir.
Barak Baba:Türbesi Sandıklı’dadır. Tapduk Emre’yi irşat etmiştir.
Taptuk Emre:Türbesi Çayköydedir. Hacı Bektaşi Veli’nin izniyle Yunus Emre’yi irşat etmiştir.
Yunus Emre:Türbesi Sandıklı Merkez Yunus Emre Mahallesindedir.(eski Çay Köyde).İnsanlığı irşad etmiştir.
Bu mürşitler zincirinin Sandıklıda olması,Yunus Emre’nin Sandıklılı olduğunu gösterir.Yunus Emre’nin mürşitler zinciri Sandıklı dışında hiçbir yerde yoktur. Şiirlerinde kullandığı isimler ve Sandıklı ilişkisi
Yuınus Emre ve Seydi Balum:
“Seydi Balum ilinden
Şeker damar dilinden
Dost bahçesi yolundan
Eve dervişler geldi.”
Yunus Emre ‘nin şiirleri dikkatlice incelendiğinde Seydi Balum’ un adının geçtiğini görüyoruz. Seydi Balum, kimdir? Nerede yaşamıştır? Seydi Balum diğer bir ismiyle Balum Sultan, muhtemelen Germiyanoğullarından bir beydir.[8] Yine Seydi Balum dervişlerinin zaman zaman Yunus Emre ‘ye uğradıklarını ,sohbetlerinde bulunduklarını biliyoruz.[9] Seydi Balum’un Yunus’un çağdaşı olup Germiyanoğullan’ndan bir prens olduğunu da söyleyenler bulunmaktadır.[10] Bu Germiyan Beyi 1.Yakup Çelebi, Yunus Emre’nin şiirlerinde bahsettiği Seydi Balum, yani Seydi Sultandır. 1. Yakup Bey’in mezarı Şuhut ilçesi güneyinde bulunan Ulupınar köyündedir. Ulupınar Köyünün bu türbe için vakfedilmiş olması sebebiyle köyün adı Seydi Sultan olmuştur.. Seydi Sultan koyü halkı sonraları komşu köy olan Halvaç Köyüne göçmüşlerdir. Şimdi köyün yerinde Seydi Sultan’ın Türbesinden başka bina kalmamıştır.[11] 1.Yakup Çelebi yaklaşık olarak miladi 1243 yılında vefat etmiştir.Yakup Çelebi, Mevlana ‘nın torunu Muttahare Hanımın oğludur. Bahsettiklerimizden de anlaşılacağı üzere, Seydi Balum’ un türbesi takriben ilçemize15 kilometre mesafededir. Müridlerinin Yunus Emre’yi sık sık ziyaretlerinden,kabrinin Sandıklı ilçemizde olduğunu,kuvvetle muhtemel kılmaktadır.
Yunus Emre ve Molla Kasım: 15. Yüzyılda Fatih Sultan Mehmet Han zamanında yaşayan kumandanlardan olup, kendisi Sofi Kasım, Molla Kasım, diye anılmaktadır. Fatih Sultan Mehmet hakkında kendisine verilen yanlış bilgiler neticesinde ,Abdürrahim Mısri’yi Afyo’n a sürgün olarak gönderdi. Afyon’da halkın Abdürrahim’e karşı gösterdigi sevgi ve saygı aynı zamanda etrafında binlerce müridin toplanması Osmanlı padişahını şüphelendirmiştir. Fatih Sultan Mehmet Abdürrahim Mısri’yi kontrol altında bulundurmak için güvendiği vezirlerinden bazılarını Afyon Mutasarrıfı veya- askeri komutan olarak tayin etti .İşte bu mutasarrıflardan biriside Kasım Paşadır.[12] Molla Kasım Afyon’da mutasarrıflık yaparken Sandıklı’da, Yunus Emre’nin Divanını ele geçirir. Yunus Emre Divanını incelemeye başlar. Zahiri ilimler bilgisi iyi olan Molla Kasım, Batini bilgilerden haberi yoktur. Tasavvufi terimleri bilmiyordu.Yunus Emre’nin şiirlerini inceleyip Tasavvufi şiirlerini beğenmeyerek bir kısmını yakmış,bir kısmını da suya atmıştı. Fakat eline şu şiiri geçmiş okumaya başlamıştı; [13]
“Derviş Yunus bu sözü
Eğri büğrü söyleme
Seni sıygaya çeker
Bir Molla Kasım gelir”
Nitekim gelmişti de yıllar sonra. Yazdığı üç bin şiirin toplandığı “divan”ı okumuştu. Molla Kasım deyişlerden binini “şeriata uygun değil” diyerek suya atmış,bin tanesini de ateşte yakmıştı. İkinbin birinci şiirde kendi ismini görünce şaşa kalmıştı. Aklı başına gelen Molla Kasım divanı öpüpbaşına koymuş, Yunus’un kerametine inanmıştı. O da anlamıştı ki; Yunus, yüzlerce yıl geriden kendisini irşad ediyordu. Yunus seneler önceden Molla Kasım’a ismiyle sesleniyor, kendisinden heberdar olduğunu ifade ediyordu. Molla Kasım o günden itibaren Tasavvufa ilgi duymus, böylece Tasavvufi şiirler bakımından ikinci Yunus Emre sayılan Mısri Sultan şiirlerini (Vahdetname) isimli kitabında toplamıştır. Kabri Afyonkarahisar Mısri Camii’nin yanındadır.
Yunus Emre ve Karaca Ahmet Sultan : Karaca Ahmet Sultan alperenlerdendir. Horasan’dan geldiği söylenilmektedir. Kaynaklar, Karaca Ahmet’i Hacı Bektaş’la çağdaş gösterirler. Evliya Çelebi, Horasan erenlerinden olarak nitelediği Karaca Ahmet’in 1262(H. 660)’de öldüğünü belirtir.
Karaca Ahmet Sultan ile Yunus Emre’nin ilişkisine gelince; Büyük mücahit,usta hekim ve mutasavvıf Karaca Ahmet Sultanı metheden ,halk tarafından asırlarca söylenen Karaca Ahmet ilahisinin,kim tarafından yazıldığı veya söylendiği bilinmemekteydi. Özel kütüphanemdeki bir cönkte bu ilahininYunus Emre tarafından söylendiğini gördüm.[14]
Genellikle Afyonkarahisar ve çevresinde söylenen bu ilahi şöyledir;
Karaca Ahmet gürbüz veli
Akıllanır varan deli
Hem aslıdır Pir hem neslidir
Sultan Karaca Ahmet sultan
Eşref zade kamil insan
Kara Ahmet ulu vela
Karşısında Hayran Balı[15]
Esma okur Hakkın kulu…”
Şeyh Hamza: Yunus Emre ve Hocası Tapduk Emre’nin Sandıklı’da olduğunu asırlar öncesinden uzunca yazdığı bir manzume ile dile getiren Şeyh Hamza manzumesinin 15.ve 19.Mısralarında Yunus Emre’nin kabri ile ilgili kesin bir tespiti vardır. İfade edilir ki[16];
Çayköyüdür iki dere arası
Yunus Emre’dir O’nun aşinası
Gel sorarsan Tapduk Emre
O’durHocalar Hocası
Çay köyündedir evliyalar otağı
Ne güzel yaratmış buraları Hüdası
Velilerden biri canım Yunus’tur
İkincisi Tapduk Emrem hocası…»
Sandıklı’da Yunus Emre Türbesi: Yunus Emre konusunda araştırma yapanların, araştırmalarını Eskişehir ve Karaman üzerinde yoğunlaştırmışlar,ama bir sonuca varamamışlardır. Yunus Emre’yi Sandıklıya götüren belge ve bilgiler: Bu belgelerden en önemlisi elbette ki mürşit şeceresidir.Bu mürşitler zincirinin Sandıklıda olması,Yunus Emre’nin Sandıklılı olduğunu gösterir.Yunus Emre’nin mürşitler zinciri Sandıklı dışında hiçbir yerde yoktur.
Lami Çelebi Nefahatü’l-Üns isimli eserinde Yunus Emre’nin türbesinin İki çayın birleştiği yerin kurbunda yatır[17] diyerek Sandıklı’da olduğunu söyler.
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1327/1911 tarihli bütçe cetvelinde : “1327 senesi kura-yı mevkufe aşar bedelatı sülüsanı olan 530 guruş 26 paranın tevkifi ve sülüsü olan 265 kuruş 14 paranın itası mukarrredir.”[18] Sandıklı Çayköy’deki Yunus Emre Zaviyesine aittir.” İfadeleri yeralmaktadır.
Yunus Emre’nin Sandıklı’da olduğunu gösteren Başbakanlık Osmanlı Arşiv Belgeleri
1-BOA-Evkaf Defteri.11426 Vakf-ı Zaviye-i Yunus Emre der karye-i Çay tabi Sanduklu :Sandıklı Kazasına bağlı Çayköy’de Yunus Emre Zaviyesi Vakfına Mütevellisi Mustafa Oğlu Halit’in maaşı günlük yarım akçe olduğu ve vakfa ait arazi gelirleri ile giderleri hesap edilmiştir.
2- BOA/Evkaf Defteri.14849 Hacı Köy Yunus Emre Zaviyesi Belgesi: Sandıklı Kazası ,Hacı Köyde bulunan Yunus Emre Zaviyesi Vakfı Mutasarrıfı Seyit Mustafa ile Seyit Halit ile görülen hesap dökümü.Belgede vakfa ait arazi gelirleri ile vakıf görevlilerine verilen maaşlar ve giderler kaydedilmiştir.
3-BOA/Evkaf Defteri.19387 Hacı Köy Yunus Emrem Zaviyesi Belgesi/H.1280-M.1866: Padişaha ait Vakıf Bakanlığına tabi,Afyonkarahisar Sancağı Sandıklı Kazasında bulunan Hacı Köy’de Yunus Emrem Zaviyesi Vakfının Miladi 1865 yılı Mart ayı başından Şubat ayı sonuna kadar ki takvim yılına ait Zaviye Mütevellisi Rahmetullah ile görülen hesap dökümüdür.Hesap dökümünde gelir ve gider miktarları kuruş ile gösterilmiştir.
4- BOA/Evkaf Defteri .19387 Hacı Köy Yunus Emre Zaviyesi Belgesi/H.1281-M.1867: Padişaha ait Vakıf Bakanlığına tabi,Afyonkarahisar Sancağı Sandıklı Kazasında bulunan Hacı Köy’de Yunus Emrem Zaviyesi Vakfının Miladi 1866 yılı Mart ayı başından Şubay ayı sonuna kadar ki takvim yılına ait Zaviye Mütevellisi Rahmetullah ile görülen hesap dökümüdür.Hesap dökümünde gelir ve gider miktarları kuruş ile gösterilmiştir.
5-BOA/Evkaf Defteri .14849 Yunus Emre Vakfı Belgesi :H.1269-M.1854 Yılına ait olan belgede Yunus Emre Zaviyesi Vakfına ait gelir olarak 113 Akçe 30 kuruş olarak belirtilmektedir.Aynı belgede ilçemizde bulunan o dönemdeki diğer zaviyelerin gelir durumları da gösterilmiştir.
6-1880 Tarihli Osmanlı Salnamesi:1880 tarihli Hüdavendigar Salnamesinde Sandıklı Çayköy’de Yunus Emre metfundur ve genel ziyaretgahlar arasındadır.” [19] Yazılıdır.
Sandıklı Çay köy (Emrem Sultan köyü) de ki Tapduk Emre’nin Türbesi bir zaviye niteliğindedir. 1885 tarihli Afyonkarahisar Salnamelerinde konuyla ilgili şöyle bahsedilmektedir; “ Afyon’a bağlı Sandıklı kazasında yaya olarak yarım saat mesafede Çayköy adlı bir karye vardır. Bu karyenin Güney doğusunda yazları kuruyan iki çay akar.Bu iki çayın birleşip yarım ada yaptıkları yerde bir mezar vardır ki halk tarafından Yunus Emre’ye izafe edilmektedir .Bunun batı tarafında150 metreuzaklıkta bir mezar daha vardır ki bununda Yunus’un Şeyhi Emre’m e ait olduğu söyleniyor.” Osmanlı Salnemesinin 1885 (Hicri: 1302) tarihli cildinde Yunus ve Hocası Tapduk Emre bu şekilde bahsedilmektedir.
Burada kullanılan “Emrem” ismi bu yörede ;Yunus’a Yunus Emrem,Emrem Yunus, Emrem’in Yunus, Şeyhine de Emrem gibi adlar verilmesinden kaynaklanmaktadır.
Yunus Emre Zaviyesinden yola çıkarak,Yunus Emre’nin bir şair olmasının yanında bir şeyh ve ileri derecede bir alim olduğunun önemli bir göstergesidir.[20]
Çayköy’de Yunus Emre Vakfı[21]:: Padişah Sultan I. Abdülhamit Han’ın Sandıklı Çayköy’ deki Yunus Emre Zaviyesine tahsis ettiği H.1194/M.1780 tarihli vakıf kaydını içermektedir.
Veche Tahrir hurufu oldur ki:
İşbu bin yüz doksan dört senesi Berat-ı Alişanım ile mutasarrıf olduğumuz
zu‘amatımız kullarından olub Çay nam karye dahilinde Taş Gediği dimek ile ma‘ruf nam muvzu‘aları on bir dönüm miktarı tarla bir tarafı Ağcık Dere el-Hac Halil tarlasına muttasıl bir taraf Yunus oğlu Yunus tarlasına muttasıl ve tarafeyn tarik-i ‘amm ile muhdud ve mümtaz olan tarlanın mutasarrıf kadim Hamamcı Hacı Ahmet oğlu Mehmet işbu daire-i temesük Hacı Rahmetullah Ağa’ya beyi‘ ve tasarruf ve tefviz ol dahi tefviz ve kabul idecek bizden isteriz taleb etdikde biz dahi kanuni ba şehadet üzere resim beyanı olub zabt ve zir Hacı Ağa’ya işbu mühür temlik o yerler tarafımızda tarafı aherden müdehale olunmaya vakt-i hacatda ibraz olundu.
Şeyh Sefa Türbesi:İlçemize bağlı Karadirek Kasabasında köy mezarlığı içersinde medfundur. (Fotoğraf-4) Karadirek Kasabası İlçe Merkezine, 16 km- İl Merkezine: 45 km mesafededir.
Şeyh Safa’nın Bolayır’dan Sandıklı’ya geldiği ve uzun süre Sandıklı’da yaşadıktan H.1174/M.1760-1761 senesinde burada vefat ettiğini bilmekteyiz. Sonuç olarak diyebiliriz ki devrin en iyi şairlerinden ve tasavvuf ehlindendir.[22]
Osmanlı’nın 18.Yüzyılında kendisini ispatlamış, en iyi şairlerden birisi olduğunu yazmış olduğu şiirleri göstermektedir.
Tasavvuf ehlinden olan Şeyh Safa kalemi güçlü bir şair olmasının yanında mürşid-i kamil bir tarikat şeyhidir. Şiirlerinde aruz veznini kullanan şair divan edebiyatının bütün özelliklerini ustaca kullanmıştır.
Şeyh Safa İle ilgili belgeler: Şeyh Safa ile ilgili en önemli belgelerden birisi Şeyh Sefa Zaviyesi kayıtlarıdır. Belgelerden anlaşıldığına göre bu zaviye 19.Asırda faal durumdadır. Kılandıraz(Karadirek karyesinde bulunan zaviyenin Mütevellisi Şeyh Abdullah bin isimli kişidir.Yıllık geliri ise 173 akçedir.[23]
Yine , Karahisar-ı Sahip Şer’iye Sicil Defteri Hicri: 1299-Miladi: 1881–1883 yıllarına ait bir başka belgede ise; Sanduklu Kazasına tabi Kılandıras Karyesinde defn-i hak-i izâm Şeyh Safa Zaviyesi Vakfı bulunduğu kaydı vardır.[24]
Şeyh Saha’nın Şairliği: Elimizde 40-50 kadar şiiri olan Şeyh Safa’nın bir divanı olduğu muhakkaktır. Yöre halkının anlattığına göre Şeyh Safa’ya ait şiirlerin bulunduğu yazma bir eser Karadirek Kasabasında bulunan Taceddin Dede Dergahının kütüphanesinde bulunmakta iken tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra ve siyasi olaylar nedeni ile Karadirek’li bir vatandaşın kitapların kaybolmasından korktuğu için kitapları alıp götürdüğü söylenmektedir.
Şeyh Safa ile ilgili olarak 1993 yıllarında Sandıklı Yurt Sesi Gazetesinde Sandıklı’lı Şair ve Yazarlar başlığı altında yayınlanmak üzere araştırmalarım olmuştu. Bu konuda yaklaşık 50 kadar şiirinin bulunduğu Osmanlıca harfle yazılmış bir dosya’ya ulaşmıştım. Şiirleri genellikle ilahi şeklindedir. Şiirleri Osmanlıcadan günümüz Türkçesine çevirerek adı geçen gazete bazı şiirlerini yayınlamıştık. Elbette ki şeyh Safa Hazretlerinin şiirleri bu kadarla sınırlı değildir.[25]Ama bizim ulaşabildiğimiz ancak bu kadarıdır. Şeyh Safa’nı şiirlerinden bir örnek verecek olursak;
“Fenâdır dâr-ı mihnette kalınmaz,
Zamanı yok, heman gelir yanılmaz,
Ararsın dünyayı derman bulunmaz,
Ölüm beni arar, dost cana doyulmaz.
Gidenlerden acebdir kim haber yok,
Geri kalanların halin sorar yok,
Ne haldedir ölenleri bilir yok,
Biri gelip hısımlara görünmez.
Nesine meyledersin sen harâbın,
Nedenli ömrü olacak türâbın,
İçersin akıbet-i mevt-i-şarabın,
Ecel geldikte bir saat durulmaz.
Benim oğlum, kızım “alma” deyemez,
Atalarım yanar oğlum gülemez,
Yutar gider kara yerler doyamaz,
Viranelere geri gitsin denilmez.
Issız kalır yeni yurdu evleri,
Hazan olur solar gonca gülleri,
Unutulmaz hele tatlı dilleri,
İverler görmeye gönül yanılmaz.
SAFA’yi, neylesin mal-ı melâli,
Nasip olursa sana dostun cemali,
Gözünden gitmedi mevtin hayâli,
Fenâda hiç mevte derman bulunmaz.”
Şeyh Hamza Türbesi:Yeri, Muradin (Muradım) Camii yanındaki Nurettin Türbesi giriş kısmındadır. (Fotoğraf-5) Horasan erenlerinden olduğu ve Yunus Emre’ye hayranlığından dolayı hakkında şiirler yazdığı bir zattır. Musa Halife, Şemsettin Halife,Abdullah Halife de aynı türbede medfundur.
Şeyh Hamza ,Kubbuz zaman olan Nurettin Sultan’ın soyundan gelmektedir. Abdullah Halife’nin oğludur. Şeyh Hamza şiirinden anladığmız kadarıyla Cemal Halifenin evladı olan Musa Halife’den feyiz almıştır. Bunu “Hidayet erdi bundan bu fakire” mısralarıyla ifade etmektedir. İlçemizin yetiştirdiği en büyük şairlerden birisi olan Şeyh Hamza şiirlerini Yunus Emre sevgisiyle yazmıştır. Hamza’ya ait bir manzume Hoca zade Ali Rüşti Özbilgin’i n kitaplarından birsinin sonunda yer almakta iken , Hicri 1172 –Miladi 1694 yılında Hacı Nasuh Efendi isminde bir zaat tarafından bulunarak gün yüzüne çıkartılmıştır.[26]
Şeyh Hamzanın bu manzumesi yaşadığı dönemin bir bakıma tercümesidir diyebiliriz. Şeyh Hamza’ya ait divandan sadece bir manzume elimizdedir.Şeyh Hamza’ya Divan bulunduğu takdirde Sandıklı ile ilgili bir çok konuya da ışık tutacaktır.Sadece bir manzuımede Sandıklı merkezden köy ve kasabalarına,dağlarından pınarlarına kadar bir çok özelliği anlatmıştır. Şeyh Hamza’ya ait manzumeden sadece birkaç dörtlük almakla yetineceğiz.
“Ne hoş hup Sandıklı’nın ab-ı havası
Anın her köşesinde vardır sefası
Mesireler var anda işret içün
Sefa kasbeder ayanu kedası
Bu şehrin bağları benzer behçete
İrem bağıdır bunlar sanası
Deruhte ayağına yüzler sürer ab
Gülü sünbül ve reyhan kim kokası
Eşitsin cümlesine vasfını hep
Gel ey akil bunlara olma ası
Kiminin türbesi var türbedarı
Kimine türbeder olmuş hüdası
Muhabbet eyle evladı resule
Bunlar nasın oluptur bi şuvası.
Hem İdris şeyh Sinan boyacı
Kara yüzler ak eyler boyası.
Karaca örenin edem methin eşit
Dolu eşcar ve reyhanla esası
Deruhte müntehalar kadd mevzun
Onların her birisi musa asası
Akan mai tahup kardan soğuktan
Bu halkın yeyip içmektir sefası
Yenir taze kuru püryanı makbul
Börek ile kebabı kim yiyesi
Var anda dahi hem hayran pınarı
Anın üstündedir tokmak kayası
Delikli kaya,incili pınarı
Yakın birbirine bunlar arası
Kumalar dağına mail bu gönlüm
Adı yünlük anın fevkalası
Hem anda merkadı var bi velinin
Anın namıdır çömlek babası
Bi hamdillah müyessir kıldı o hak
Benim methim bu şehrin evliyası
İlahi dilimi solda zülelden
Bu Hamza talibin çoktur hatası”
RAMAZAN MAHFİ
“Mahfi bugün iz gözleyüp
Girdi yola aşk gözleyüp
Aşıklara cem eyleyüp
Gitsin bugün hu hu deyü!”
Anadolu velîlerinden olup İsmi Ramazan’dır. Ramazan Mahfî de denir.1542 (H.949) senesinde Sandıklı’da doğdu. 1616 (H.1025) târihinde İstanbul’da
vefât etti. Kocamustafapaşa civârındaki dergâhında hazırlanan yere defnedildi. Kabr-i
şerîfi ziyâret mahallidir.[27]
Ramazan Efendi önce din ve fen ilimlerini öğrendikten sonra, tasavvuf yoluna girdi.
Evliyâdan, Şeyh Kâsım Çelebi hazretlerinin sohbetlerinde yetişip olgunlaştı. İcâzet, diploma
aldı. 1586 senesinde İstanbul’a geldi ve Kocamustafapaşa civârında Bezistânî Hâce Hüsrev
Bey’in yaptırdığı dergâha tâyin edildi. Burada hak yolun bilgilerini öğretmekle meşgûl oldu.
Çok talebe yetiştirdi.[28]
Halveti Şeyhi Muhittin el Karahisarı hazretleri dergahın ilk postnişi’dir.Halveti Tarikatının ileri gelen simalarından birisi olan bu mübarek zaat, adı geçen tarikatın Ramazaniyye kolunu da kurmuştur.[29]
Ramazan Mahfi efendinin türbesinde bulunan bazı beyitler şöyledir;“Nefsi açlık ve susuzluk ateşi ile yakmasından
Ramazân-ı Mahfî diye tesmiye olunmuş şâyân.”
[1] Beyazit Devlet Kitaplığı, 7912 Numaralı Mecmua
[2] Bayram Dalkılıç,A.g.e. s;25
[3] Bu eser Süleymaniye Kütüphanesi- Fatih Kitapları bölümünde 3889 numarada kayıtlıdır. 210 yapraklı olan Divan nesih yazılı olup, içinde 203 adet şiir bulunmaktadır.
[4] Behçetoğlu,Güneyde Kültür Dergisi Ocak 1991 sayı,23 s;5
[5] Osman Atilla,Yunus Emre ve Tapduk Emre’nin Mezarları ve Kaybolan Cönkler,Uluslar arası Yunus Emre,Nasrettin Hoca,Karamanoğlu Mehmet Bey ve Türk Dili Seminreri Bildirileri,Konya Turizm Derneği Yay.Konya 1977 s;108
[6] Ahmet Topbaş, Beldemiz Afyon Sayı.22,Ocak-Şubat-Mart-1991 s;20
[7] BOA,2567 numaralı Avariz Defternideki kayıtlara göre Selçuklu ve Osmnalı kayıtlarında mevcittir1623 tarihli Avarız kayıtlarında 4 avarız hanesi oturur.
[8] Faruk K. TIMURTAŞ,A.g.e. s;1
[9] Ahmet KABAKLI, Yunus Emre, Türk Edebiyatı Vakfı İstanbul 1991
[10]Cahit ÖZTELLİ Yunus Emre, Ankara 1977
[11] Süleyman GÖNÇER ,Afyon ili tarihi ,İzmir 1971
[12] Fikri Yazıcıoğlu,Yunus Emre’nin Kabri Sandıklı’dadır,Beldemiz Afyon Dergisi ,Yunus Emre Özel Sayısı 1991 sayı,22 s;25
[13] İrfan Ünver Nasrattınoğlu,Yunus Emre Sandıklı’dadır isimli Makale
[14] Fikri Yazıcıoğlu,A.g.e.s;24
[15] Karaca Ahmet Sultanın arkadaşı ve zamanın usta hekimlerinden olan Hayran Balı’nın türbesi Afyonkarahisar ilinin Kayıhan (Tekke Kayren) Köyündedir. Usta bir Hekim olan Hayran Balı, gözde ve vücudun çeşitli yerlerinde meydana gelen sulu çıbanları tedavi eden bir hekimdir. Torunları vasıtasıyla bu tedavi şekli günümüzde de devam etmektedir. Cilt hastalığan tutulan bir kimse Gazlıgöl hamamında yıkanır daha sonra hamama5 km.uzaklıktaki Tekke Karyen köyüne gider,Hayran Balı’nın mezarının ziyaret ederek Tuzsuz,mayasız (hamırsız) ekmeklerden uzak durur,ekşi,turşu ve baharatlı şeyleri yemez.Bu şekilde bir müddet perhiz eder.
[16] Geniş Bilgi için Bkz.Kitabımızın Şeyh Hamza Bölümü
[17] Çayköy’deki iki çay Çanlı Dere ve Sel Çayı’dır.
[18] Hüdavendiğar Vilayeti ,Karhisar-ı Sahib Sancağı,nr.522. s.273
[19] HVS (1296/1880)s.473
[20]Fuad Köprülü,A.g.e.s;273-274.Geniş Bilgi için Bkz.Mustafa Güler-Gülay Karadağ,7.A.Karahisar Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri,s;89
[21] 1194 Tarihli Sandıklı Kazası Vakıf Tahrir Defteri (Dr.Muharrem Bayar)
[22] Fikri Yazıcıoğlu,Afyon Alim ve Evliyaları s;39-40
[23] M.Güler-G.Karadağ, A.g.e s;82
[24] 612 Numaralı Karahisar-ı Sahip Şer’iye Sicil Defterinde kayıtlı olup Dr.Muharrem Bayar arşivinden temin edilmiştir.
[25] Geniş bilgi için Bkz. İrfan Ünver Nasrattınoğlu “Afyonkarahisar Şair ve Yazarları
[27] 72-İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.16, s.161
[28] 73-Osmanlı Müellifleri; c.1, s.75
[29] 74-Ozan Çulsuz,Sandıklı’ya yön verenler,Sandıklı Sesi Gaz. 11 Şubat 2002 Yıl.1 Sayı 27 s,5