Temeli Ahi Geleneğine dayanan Türbe ve Yatırlar:Bölgemizde yapılan Miryakefalon savaşından sonra bölge Türklerin iskanına açılmış olup yerleşen halkın dini ve ilmi ihtiyaçlarının giderilmesi için Ahmet Yesevi Dervişileri akın akın Anadolu’ya gönderilmiştir. Afyonkarahisar bölgesinde en fazla yoğunluğun Sandıklı ve çevresinde olduğunu görmekteyiz.Bunun sebebi o dönemlerde Sandıklı’nın güvenli bir bölge olması ve yolların kesiştiği geçiş alanında bulunmasıdır.Bu sebeple Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması için Ahmet Yesevi, erenlerini görevlendirmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli’de kendi dervişlerinden Ahmet Er Veli, Hacim Sultan, Nurettin Sultan, Ahi Bayezid gibi Velileri Sandıklı’ya görevlendirmiştir. Bu velilerden bir kısmı başlıca mesleklerin piri olarak kabul edilmektedir.[1] Hacım Sultan ve Ahi Bayezid, silsilesi Hz.Ali’ye kadar uzanan ve Ahmed er- Rufai’nin kurduğu Rufai tarikatındandır.[2]
MURADİN TÜRBESİ: İlçe merkezindedir.Yapanı ve yaptıranı belli değildir. Sandıklı Çay mahallesi, Dereboyu caddesinde bulunmakta olup geç döneme ait Muradin Camisinin [3]kuzeyinde yer almaktadır. Türbenin bulunduğu yerde yapı haliyle mescit olarak yapılan Muradin Camisi ise o zamanlar bir külliye görünümdedir. Türbe,cami,fırın,çamaşırlık olarak kullanılırken yakın dönemde yıkılmıştır.[4]
Mimari Özellikleri: Kare planlı,kubik gövdeli,kubbeyle örtülü bir binadır. Onarım geçirmiş olup[5] kuzey ve güney cepheleri tümüyle sağırdır. Güney cephesinin orta kısmının üst tarafında, küçük düşey dikdörtgen çerçeveli bir pencere açıklığı bulunmaktadır. Batı cephesinin ortasındaki boşaltma kemerinin içine,basık kaş kemerli kapı açıklığı yerleştirilmiştir. Türbenin içinde toplam sekiz adet mezar vardır. Şimdiki halde beton sıvalı sandukalar,yerden73 cm. yüksekliğinde bir platform üzerine oturtulmuşlardır.Giriş ekseni üzerindeki sanduka diğerlerinden daha yüksek ve uzundur.Kapı tarafıındaki kenarında poligonal bir şahidesivardır. Fakat şahidede yazı yoktur.Türbenin kriptası ve oturtmalığı yoktur.İçerisi sadece güney duvarındaki pencereden ışık almaktadır. Kubbeye (V-_) tarzıTürk üçgenleriyle geçilmektedir.Geçiş sisteminin,duvarların ortasına rastlayan kısımlarında birer sivri kemerli niş göze çarpmaktadır.
Tarihlendirme:[6]Muradin(Muradım) Türbesinin kitabesi yoktur.Vakfiyesi tespit edilememiştir. Arşiv vesikalarında da hakkında herhangi bir bilgiye rastlanılamamıştır.Türbenin içinde Sandıklılı leblebicilerin piri olduğu kabul edilen Kutbul Aktap[7] Şeyh Nurettin gömülüdür.[8] Aynı zamanda zamanın kutbu olduğu da söylenmektedir. Bu tip kübik gövdeli kubbeyle örtülü türbelerle, 14.y.y. itibaren daha fazla karşılaşılmaktadır. Türbenin diğer Germiyanlı yapılarında olduğu gibi (V-_) tarzı üçgenlerine sahip bulunması,eserin tarihini 14.y.y.a vermemizi kolaylaştırmaktadır.[9] Bol devşirme malzeme kullanımı bu devir eserleri için karakteristik bir özelliktir. Yapıda karşılaşılan tuğlaların çoğu 14.yüzyıl ikinci yarısından itibaren tarihli Germiyanlı yapılarında görülenlerin boyutlarındadır.
Günümüzde ayakta kalan türbelerden birisi olan Muradin türbesi içersinde toplam sekiz adet mezar bulunmaktadır.Bu mezarların sahiplerini ise Nurettin Halifenin torunlarından Abdullah Halife’nin oğlu, Sandıklı’lı şairlerden olan Şeyh Hamza bir şiirinde şöyle anlatmaktadır:
“Onun namıdır Nuri Halife oluptur
Onu kutub eyleyüp sevmiş Hüdası
Olup dur oniki yıl kutbül aktap
Kutuptur evliyanın müktedası
Kutup olan ile olmayan bir değildir
Budur cümlenin kıble nüması
Ciavarında anın metfun olanlar,
Azabı kabri görmez yok cefası
Onun kardeşidir Musa Halife
Kim ola kim onun vasfın yazası.
Hem oğlu Şemseddin sağında hazır
Onun İbni Ali sahip vefası
Ali ebnası Abdullah Halife
Bu talip Hamza fakirin Atası
Cemal halife ebnası Musa
Benim canım bunun olsun fedası
Hidayet erdi bundan ben fakire
Dilimde zikr-ü tesbih ve duası
Dahi İsa Dedeme var niyazım
Onun Şevk-i derünumun ziyası ..”
Muradin Türbesi Halk İnançları:Türbeye genellikle çocuğu olmayan insanların geldikleri mahalle sakinleri tarafından anlatılmaktadır. Türbede mum yakma,bez bağlama gibi bir gelenek yoktur. Yine vatandaşlar tarafından eskimiş,okunmayan eski yazı diye tabir ettiğimiz Arapça harfli kitaplar da buraya getirilerek bırakılmaktadır.Çoğu yüzyıllar öncesine ait el yazması kitaplar,Kur’an-ı Kerimler düzensiz bir şekilde bırakılmaktadır.Bırakılan bu kitapları incelediğimizde, çoğunun dini ilimlerle ilgili kitaplar olduğunu görmekteyiz.Bunların tasnif edilmesi ve ilerde meraklılarının kullanabilmesi için koruma altına alınması gerektiğini düşünüyorum.
AHİ BEYAZID TÜRBESİ:Yeri, Kubbeli Camiinin yakınında bulunan fırının bitişiğindedir. (Fotoğraf-2) Burada yatan kişinin Beyazıd-ı Bestami olduğu söylenir. [10]Ahi Bayezid hazretleri ilçemiz Ece mahallesi Meydan sokak No:2’deki mahalle fırınının yanında bulunan ve yöremiz halkı tarafından Tekke Odası olarak bilinen yerdedir. Ahi Beyazıd türbesi aynı zamanda Evkaf defteri kayıtlarına göre Zaviye olarak geçmektedir.Zaviyenin mütevellisi olarak Molla Ahmed,Mehmed,Osman,Mustafa isimleri geçmektedir.[11]
Yakın zamana kadar burası bir oda olarak kullanılmaya devam etmiş, mahalle sakinlerinin özellikle uzun kış gecelerinde toplanarak sohbetlerin yapıldığı bir mekan olarak görevini sürdürmüştür.
Sandıklı’da Rufailik tarikatı, ateşe girenler ve şiş sokulanlar olmak üzere iki koldur. Şiş sokulanlar Ali Çetinkaya ilköğretim Okulunun olduğu Hacım Sultan Tekkesi’nde, ateşe girenler ise Ahi Bayezid’in bulunduğu bu mekanda toplanmışlardır.
Ahi Bayezid Hazretleri debbağların [12]piridir.[13] Buraya bağlı olanlar gündüz kendi işlerinde çalışırlar, yatsı namazını yakınında bulunan ve bölgenin Türklerin hakimiyetine girdikten sonra ilk Cuma namazının kılındığı mescid olan Kabuli Baba mescidi (Kubbeli Cami) de kılarlar sonra burada toplanırlar. Tasavvufi ve
ilmi sohbetler yapılır. Daha sonra iyice kızdırılan fırına birlikte girerler. Sabah ezanına kadar tuğun etrafında tesbih ve zikirle meşgul olurlar. Sabah namazı için birlikte camiye giderler. Ateş kimseyi yakmadığı gibi herkes mutlu bir şekilde evlerine dağılır.
Ahi Beyazıd Türbesi Belgeleri: 19387 numaralı ve H.1280 M.1865 tarihli Muhasebe-i Evkaf-ı Humayün defteri kayıtlarında Ahi Beyazıd Zaviyesinin mütevellileri olan Ebubekir ve Muhammed isimli şahıslarla yapılan H.1280 yılının Mart ayı başından Şubat ayı sonuna kadar gelir ve gider hesapları yapılmıştır.Yine zaviye gelirleri olarak Deri dükkanı ve hububat tarlaları gelirleri mevcuttur.
Menkıbelerle Ahi Beyazıd[14]:.Birgün Ahi Bayezid Hazretlerine bir kervan gelir. Ellerinde bir kervan mal olup olmadığını sorar. Ahi Bayezid mal olduğunu söyler. Ama çırak, kalfa, ve ustaları Ahi Bayezid’a, Üstad elimizdeki mal bu kervanı doldurmaz. Derler. Ahi Bayezid kervancılar ile anlaşır malı yüklemek için çırak, kalfa, ustalarına malları getirmelerini söyler. Mallar develere yüklenir. Yükünü alan deve meydana çekilir öteki deve gelir. Bu develerin hepsi yükleninceye kadar devam eder. Son deve’de yükünü alınca Ahi Bayezid Hazretleri mal bittimi evlatlarım der. Çalışanları bitti üstad deyince bende içeriyi kontrol edeyim der. Ve duvara yürür.Orada kaybolur gider. Gidiş o gidiş bir daha haber alınmaz. Şimdi zaten türbesi duvarın içerisindedir.
Uncu Dede Türbesi: Sandıklı şehir merkezinde Hisar Mahallesi, Memişler sokakta bulunan bir evin içersindedir. Uncu Dede’nin yatırını ev sahiplerini bulamadığımız için fotoğraflayamadık.
Uncu Dede hakkında geniş bir bilgiye ulaşamamakla beraber onun ahilik geleneğinde değirmencilerin ve uncuların piri olduğu kabul edilmektedir.[15]
[1] Leblebicilerin pirine Nuri Halife’yi,uncuların piri Uncu Dede,Debbağların Piri’ne Ahi Beyazıd’ı örnek gösterebiliriz.
[2] Rufai tarikatı Seyyid Ahmed er Rufai hazretlerinin kurmuş olduğu, kendilerine Resul-ü Ekrem Muhammed Aleyhisselamın sünneti ile Kuran-ı Hakimi rehber alan,Ehl-i Sünnet mezhebi içinde,Erkan-ı Aleviyye ve Zikr-i Cehri üzere süre gelen Sünni bir tarikattır.Vücudu şişlemek köz üzerinde yürümek gibi yöntemlerle zikir eden , insan bir bütündür ve dünyada yaptıklarından kendisi sorumludur anlayışına sahip tarikat. sonraları Bektaşîlik ile karışmış, şeyhlerinin birçoğu Bektaşî tarikatına girmiş olan tarikat. Rufai hazretlerinin yolu bilindiği gibi Cehri, yani sesli zikri benimseyen bir tarikattır.Tarikatında Ehl-i Beyte,Sahabe-i Kirama,On iki imamlara, Fukahaya, Fukaraya,Ulemaya son derece bağlılık vardır. Rufai tarikatında gerek zikir sırasında gerekse zikir haricinde adabın çok büyük ehemmiyeti vardır.Cezbe bu tarikatta sülükten sonra geldiğinden zikir sırasında dervişlerde adaba aykırı olarak bağırmalar çağırmalar gözükmez.Zikir büyük bir nizam ve intizam içinde ahenkli bir şekilde sürer Zikirler toplu olarak haftada bir veya iki kez Cuma veya Pazartesi geceleri tercih edilerek yapılır.
Sohbet meclisine girerken kapıya gelince sağ el kalpte, sol el belde çapraz bir biçimde bağlı olarak ve sağ ayağın baş parmağı sol ayağın üzerine basar vaziyette hafifçe eğilerek HUU! Diye selam verilir,Şeyh efendi ise; EyvALLAH der,içeriye girecek kimse ;İllALLAH der,tekrar şeyh efendi ;Muhammeden resulullah der.İhvan ise hep birden SallALLAHu aleyhi ve selem derler ve o kimse içeriye girip kendisine gösterilen yere oturur.
[3] Mescid olarak yapılan bu yapının Murat bin Murat’ın yaptırdığı anlaşılmaktadır. Yapılış tarihi tespit edilememiştir. 1876 yılında Hacı Veli İbn-i Osman tarafından tamir ettirilen camii, Hamam Önü Camisi gibi dikdörtgen planda ve ahşap tavanlıdır. Hamam Önü Camiine göre daha basit ve sanat değeri olmayan bir yapıdır.
[4]Geniş Bilgi için Bkz.A.Rıza Hakses,Sandıklı’yı bir ziyaret,Sandıklı Sesi Gazetesi 1985 yılı sayılılarında neşredilen yazı dizisi
[5] Anonim, Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler1,s,175
[6] Ali Osman Uysal,Germiyanoğulları Beyliğinin Mimari Eserleri, s.245-246 Atatürk Kültür Merkezi Bşk.yay.Ankara 2006
[7] Kutb,merkez demektir.aktab yüce mertebe demektir.kelime anlamına baktığımız zaman da karşımıza çıkan sonuç yüce merkez denebilir.
[8] Anonim, Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler1,s,75
[9] Anonim, Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler1, s.75’de türbe,bir geç dönem eseri olan camiyle birlikte 18.y.y.a verilmektedir.Fakat türbenin mimari özellikleri nedeniyle bu görüşe katılmak mümkün değildir.
40- Bayezid onun künyesidir. Esas adı: TayfurBabasının adı: İsa olup Hicri 188’de Bistam’ da doğdu.Ali ve Adem isminde iki kardeşi olup, ikisi de züht ve takva ile süslenmiş ve tasavvuf yolunda idiler Zahir ilimlerinde üstadının Kürdüstanlı olduğunu Nefahatül Üns bildiriyor Hocasına hürmet ve tazimi o kadar büyüktü ki vefatı sırasında, kabrinin üstadımın kabrinden daha aşağıda yapılmasını vasiyet eylemiştir. Beyazidi Bistami İslam tasavvufunda aşk ekolünün başı ve aşıkların piri olarak kabul edilir.O Allah’a yaklaşmada aşk yolunu seçmiş bir mutasavvıftır ayrıca nakşi tarikatınında peygamber sahabeler ve tabiinden sonraki ilk velisidir .Yani ilk nakşilik onu kendi şeceresine İmam Cafer’den sora yerleştirmiştir. Fana makamına erdiği yani benliğini yüce yaratıcının aşkında erittiğine kitaplarda yer verilmiştir.
[11] Abdülhalim Durma,Evliyalar şehir Afyonkarahisar,Amasya 2009 s,161
[12] Deri teknisyeni; ham deri veya yünlü deriyi çeşitli işlemlere tabi tutarak son ürün haline getiren kişilerin genel adı.
İşlenecek derinin seçiminden sonra ham deriyi temizleyerek işlenecek hale getirirler ve deride kalite ayrımı yaparak temizlenmiş derilerin boyama ve tabaklama işlemlerini yaparlar. Bu aşama ham derinin ıslatılması, tüy ve kıllarının temizlenmesi, derilerde kalan etlerin sıyrılması, salamura işleminin yapılması, sıkma ve traş işlemleri gibi ara işlemleri içermektedir. Son olarak deri kurutulup istenilen renge boyandıktan sonra belirtilmiş ölçülerde kesilerek satışa hazır hale getirlir.
[13] Ali Özeski,Sandıklı’da İzbırakanlar Ankara 2009 s,200
[14] Ali Özeski,a.g.e. s,200
[15] Ali Özeski,Teknolojiye Yenik Düşen Meslekler isimli araştırması