10 yaşındaki çocuk Tekelerin HASAN
Hasan ÜNSAL
Doğumu 1327/24.12.1911 – Ölümü 17.11.1981
İstiklal Harbinde Dik Duran Analarımız.
10.11.2011 tarihinde ikindi vakti idi. iki kişi geldi. Bir bay bir bayandı. Selam verdiler bizde aleykümselâm dedik. Buyur ettik Adamamatların İbrahim Abi gönderdi bir fikir alacaktık dediler. Sorunları hakkında konuştuk. Çay ikram etmek istedim. Sağ ol deyip ayrılmak istediler.
-İsmail Abi; Buraya sizi İbrahim Ağabeyim gönderdi öyle değil mi dedim.
-Evet dedi.
-İbrahim Abi; yarın bana Ali sana iki misafir gönderdik. Çay ısmarlamadın madem, teklif barik etseydin. Derse ne diyeceğiz dedim.
-Öyleyse çay içelim dediler.
Laf lafı, laf muhabbeti artırdı. Valla nasıl oldu bilmiyorum. Derken isminin İsmail Ünsal olduğunu Gırandıraslı olduğunu anlattı. Söz dedesine vardı. Kimlerdensin derken biraz durakladı. Dedem Yunanlı olarak bilinir. Aile olarak lakabımız ‘tekeler’ derler bize dedi. Sanırım –yunanlı- demekten biraz alınmış olacak ki ben bizde de var lakabı yunanlı arkadaş dedim. Şey biz yunanlı değiliz dedi olayı anlattı. Telefonu çıkardım ses kaydını açtım, önüne koydum. İsmail Abi zahmet olmasın ama anlattığın olayı, bir de şu makineye bir daha anlatsan. Gözünü sevdiğim ben de hastayım istiklal harbi anılarına dedim. Bizi kırmadı bir daha anlattı.
İstiklal harbi günlerinde yunan askerlerinin öncü birlikleri beş altı asker köye girerler. ‘’iki yumurta bir tavuk haydi çabuk çabuk ‘’derler. Ara sokaklarda dolaşırken bazı evleri rahatsız ederler. Evlerde bişiler ararken kadınlara kızlara sarkıntılık yapmak isterler. İkisi geri kalır. Konuşmalarından anlaşamazlar ama niyetlerinin halis olmadığını anlayan köyün orta yaşlısı üç beş kadın bu askerlerle mücadele ederler Askerlerin sakarlığından da istifade ederek, kadınlar hep beraber iki askerin hakkından gelir, ellini, ayaklarını ve ağızlarını, gözlerini bağlarlar. Ortalıkta üç beş yaşlı sakat ihtiyar ve daha çocuk yaşta üç beş oğlan çocuğu üç beş kız çocuğu ile yaşlı nineler vardır. Bir yaşlı sakat dede;
-Kızlar, kadınlar bunlara para verelim köyden memnun kalsınlar, arkadan gelen askerleri köye kuymasınlar şo taraftan askerleri götüsünler der. Kadınlardan biri O Allah’ü alem Pembe kadın diye hatırlanıyor;
-Hayır, Dede sen sus. Yarın tekrar geldiklerinde verecek bişi bulamazsan evdeki kadınları vermek zorunda kalırsın deyince Yaşlı ve sakat dede önerisi ret edilince;
-Madem nedeseniz edin der kenara çekilir. Bir başkası
-Aba nedeceğiz bunları der.
-Kızım cezalarını vereceğiz. Onlar değil mi namusumuza kem gözle baktılar. Silah dayadılar.
Kadınlardan Ümmü kadın ya da biri daha sorar;
-Cezaları ne olacak aba
-Keseceğiz bunları
-İyide kim kesecek der biri.
Biraz duraksadıktan sonra orada bulunan 10 yaşlarındaki yaramaz ve hırçın çocuk (Hasan)
-Ben keserim der yüksek sesle ve net bir ifadeyle Orada bulunanlar ona bakarlar O tekrar
-Ben keserim deyince.
Orta yaşlı ve durumu idare eden kadın oğlum sen nasıl keseceksin diye sorar.
Adı Hasan olan 10 yaşlarındaki çocuk
-Ben babamın harbe gitmeden önce çok keçi kestiğini gördüm. Bunları babamın keçi kestiği gibi keserim der.
Durumu idare eden kadın tamam oğlum al şu bıçağı bir nefeste hallet bunları der.
Hasan Bıçağı alır iki düşman askerini boğazladığı gibi keser. Kadınlar cesetleri bir yerlere gömerler. İz bırakmamaya da dikkat ederler. Rahatsız edilen kızlar veya kadınlar ise Hem olan bitenden güç kuvvet alırlar hem cesaretlenirler. Köyde bir birlik beraberlik olunca direniş hâsıl olur. Cephede erkekler savaşı kazandıkları gibi kadınlarda cephe gerisinde namuslarını şereflerini dik duruşları ile korumuşlardır.
Derken Hasanın adı/lakabı ‘’yunanlı askerleri kesen çocuk’’ kalır. Fakat Hasan büyüdükçe çocuk demeleri biter. Derken zamanla da asker ve kesme olayını da halka uzun geldiğinden midir nedense söylemezler. Hasanın lakabı sadece ve sadece ‘’Yunanlı’’ kalır. Hasan yaptıklarından rahatsız değildir. Ama kalan lakabı zamanla rahatsız eder.
Şimdi o günleri yaşayan ve düşmana dik duruşları ile namus ve şereflerini koruyan kadınlarımızı minnetle anıyor, hayırla yâd ediyoruz.
****************************
Aradan yıllar geçer. Hasan ve aile efradı ÜNSAL soyadını alır. 940 lı yılların başıdır. Hasan bir köylüsü ile tarlada kavga ederler. Tarlada elindeki bıçağı sallar köylüsünün kulağını koparır. Bıçağı bir daha sallar bir elinin sırca, yüzük ve orta parmaklarının yarısını keser. Hasan haklıdır ama sinirine hâkim olamaz elindeki bıçağı iki kez sallar parmaklar ve kulak kopmuştur. Hasanın kavga ettiği şahıs parmaksız Mehmet Ali’dir. Bacanağı (Mehmet Kocabıyık) Hasanın ve parmaksız Mehmet Ali’nin kavgasını görür. Olay mahkemelik olur. Öldürmeye tam teşebbüsten mahkemeler sırasında Hasan tutuklanır. Diğer bir celsede şahit olarak bacanağını gören Hasan bacanağının aleyhte şahitlik ettiğini görünce bacanağına kızar. Bacanağı konuşma ‘yunanlı’ diye seslenince hâkim de Yunanlılarla işbirliği etti sanarak Hasan’a hakaret eder bağırır. Sana 36 sene habis verende gör bi der. Hasan 36 sene hapsi duyunca deliye döner. Oda hâkime sinkaf sözlerle karşılık verir bağırır. Hâkim
-Seni -yunanlı he- deyince Hasan hâkimin yanlış anladığını söyler başından geçenleri bir, bir anlatır. Şahit olarak aleyhindeki bacanağını gösterir.
Hâkim, Hasanın bacanağına döner
-Doğrumu diye sorar. Bacanağı
-Doğru efendim diyerek Hasanın konuşmalarını teyit eder. Hâkim Hasana döner
-Oğlum Hasan, sen ne kadar zamandır hapistesin. Hasan
-Sekiz aydır efendim. Hâkim
-Hee sen zaten fazlası ile hapis yatmışsın der. Hâkim kâtibe döner
-Yaz kâtip oğlum karar, BERAAT der.
Hasan daha sonra bacanağına sorar. Beni sevmezsin bilirim ama neden aleyhimde oldun der. Bacanağı sana kızıyordum, çok hırçınsın, geçimsizsin diğer bacanaklarda usandı senden, onun için şunun elinden kurtulayım diye şahitlik ettim. Ama benim sayemde kurtuldun. Ben sana ‘yunanlı’ demeseydim şimdi hala kodesteydin deyince gülüşerek, barışırlar. Şer bildiğiniz şeylerde hayır, hayır bildiğiniz şeylerde şer olabilir, geleceği siz bilemezsiniz. Denir ya Valla öyle oldu der sevinirler.
Yunanlı üç bacanaklardır. Tarlayı bölüşürler. Ekin ekmek için, tapudan değil. Bacanakları tarlayı ekip biçerler emek verirler bol tohum atarlar. Hasat da emek karşılığı olunca Allah bol mahsul verir. Ama Yunanlı ekip biçer emek vermez. Bacanaklarına iyi yerleri siz aldınız bana verimsiz tarlayı kastınız deyip bir sonraki sene iyi tarlayı aldığından bacanakları kızarlarmış. Her sene huysuzluk edip dururmuş. Ama her sene en az verimi Yunanlı dedem alırmış. Eee oda böyle işte Dedem ne yapabilirsin.
****************************
Bir gün dedemle Yörük mezarlarının o taraftaki yaylaya çıktık. Yanımızda eşyalarımızı götürdüğümüz dört tane eşek vardı. Dönüşte eşeklerde yük yoktu. Birine ben, diğerine dedem, birine de diğer torunu eşeklere bindik geliyoruz. Dedem çocuklar şuradan odun keselim boş dönmeyelim dedi. Odun kesersek eşeklere yükleyeceğiz biz yaya olarak döneceğimizden yok dede eşeklere binerek köye gidelim dedik. Dedem çocuklar köye boş eşeklerle dönersek köylü Yunanlı ihtiyarlamış yayladan/dağdan boş geliyor, odun kesemeden geliyor derler. Enin bakembi dedi. Hem doğaçlama şarkılar söyledi hem odun kesiyordu. Yörük kızları da bize bakıyordu. Derken bir kadın yaşlı idi, kızları geri çekti. Kadın ormancıları görmüş. Dedemi de şarkı söylerken kızlara laf atıyor sanmış.
-Hey sesin güzelde arkandakileri görmüyorsun bak ormancılar arkanda dedi. Ormancıların kıdemlisi Ormancı Kamil Yunanlıyı görünce yeni memur iki kişiyi Dedemin üzerine gönderdi. Yunanlı onları küçük düşürsün onlarda bana sormadan bişi yapmasın diye bilerek yapmış. Sonradan öyle anlatmış.
Dedem odun keserken iki ormancı yeni memur baltayı istediler. Dedem
-Neden baltayı veren, siz kimsiniz dedi. Onlar
-Biz ormancıyız, ormanı koruyoruz, devlet memuruyuz biz, bize bunu devlet emir verdi. Dediler. Dedem.
-Bana da bu baltayı Allah verdi. Kimseye verme dedi. Baltana sahap(sahip) ol dedi. Ben bu baltayı ellerimle size vermem dedi ve baltayı şöyle bir buçuk iki metre önüne attı.
Ormancının biri attan indi. Baltayı alacaktı ki dedem onu ormancıyı sırtında ki tüfeğin askısı ile boğazından dolayarak tabancasını çıkardı. Diğerine sen de tüfeği getir bakayım dedi. Diğeri tüfeği bana verdi dedem onu Yörük kadına ver dedi dedem Yörük kadına tüfeğin mekanizmasını sök kadın dedi. Nasıl olsa sen tüfekten anlarsın. Yörük kadınısın dedi. Kadın mekanizmayı söktü. Ortaya koydu. Dedem bakın, bana Yunanlı derler. Sizi buraya gönderen şefiniz büyüğünüz size demeliydi buralarda bir yunanlı var sakın ola ki ona uyman demeliydi. Beni tanın dedi. Olayı gerilerde izleyen Ormancı Kamil geldi. Yunanlı hoş geldin falan dese de. Dedem ona kızdı bunlara yöreyi iyi tanıt. Olur, olmaz kişilerin önüne çıkmasınlar. Bunlar toy Kamil. Sen beni iyi tanırsın dedi. Kısa konuşmalardan sonra ormancılar gitti. Yörük kadın olanları görünce ihtiyar baya yürekliymişsin. Dedi. Dedem onunla fazla muhatap olmadı. Odunları eşeklere yükledik. Köye döndük.
İsmail’e Dedesi Hasan amcayı sorduk. Yani Yunanlıyı, oda bildiklerini aktardı. Dedemle evde konuşamazdık, sohbet edemezdik. Şakalaşamazdık. Laubali olamazdık dedi. Dedem evde tek söz sahibi idi. Otur, otur. Kalk, kalk idik. Ama dedem sokakta çocuklarla oyun oynar. Şakalaşır. Çocuklara çatardı. Çocukları severdi. Evde başka, dışarıda başka birisi idi. Ben dedemi çocukluğumda gördüm yaşlı idi. Sert mizaçlı, kalın kaşlı denir ya dedem o tiplerdendi. Dedemin iki kız, dört oğlu, yani altı çocuğu olmuş.
Tabii insanın melek tarafı da var. Şeytan tarafı da vardır. Nede olsa insanız nefis taşırız. Dedemi övmüyorum. (Zaten bizde kişilerin pozitif yönlerini yazıyoruz. Varsa eksileri bizi ilgilendirmez.dedim) Ama düşmana yaptıklarından hiç rahatsız değilim. Düşmanın köye gelip kadınlarımıza kızlarımıza eziyet etmesine hiç kimse göz yumamaz. Dedemin küçük yaşta gösterdiği gözü karalığı, cesareti de müsaade et unutulmamalıdır, O Zaman şartları içerisinde, takdire şayandır yapılan. Nur içinde yatsın. O kadınlarımızın analarımızın bacılarımızın da yaptıkları savaşın bir parçası değil mi? Onlarında mekânı cennet olsun inşallah.
Torunu İsmail, Mabushane de yatıp ta şiir yazmayan veya şiir derlemeyen olur mu? Hasan Ünsal da aşağıdaki şiirleri şarkı olarak çok zaman söylerdi. Onunda bir defteri vardı ama elime geçerse vereyim.
Karadirek’li Cemil (Kahraman) amca ile tanışırız. Eşi ile odaya geldiğinde sordum.
-Cemil amca Yunanlıyı tanır mısın? Nasıl birisi idi? Onun için ne dersin dediğimde
-Bir olay sonrası hemen bişiler yakıştırır hava söylerdi. Ama diktatör sert birisi idi. Çocukları çok iyidir. Yunanlı ne kadar sert mizaçlı ise çocukları da o kadar yumuşak sevimlilerdir. Geçenlerde bizden birisi bir şiir denk getirdi söyledi. Ona hemen ‘sen hiç yunanlı ile yemek yiyip sohbetinde bulundun mu? Dedik. ‘Oda çok yemek yedik sohbet ettik.’’ deyince ‘’Zere belli oluyor. O Rahmetlide şiir söyler şiirlerini uzun hava gibi şarkı gibi söylerdi.’’ diye Yunanlı Hasan’a yı yâd ettik. Allah rahmet eylesin cesaretli adammış dedi.
Yunanlı Hasan ÜNSAL’ dan uzun hava olarak söylediği iki şiir;
(Bu şiirler Hasan ÜNSAL’ın cezaevinde yazdığı hatıra defterinden alınmıştır.)
Yeşil şeşan giyip kuyuya varma
Çobanlar vahşi olur yalınız yatma
Kendi namusuna iftira atma
Koy ver Nebi kolumu koy ver
Koy ver deyip durma koy verdim kolunu
Sultan sardı bana ince belini
Sandıklı ya vardım konak sızılar
Nebi mektup yazmış Sultan heceler
İstanbul’da dul kaldı kocalar
Koy ver deyip durma koy verdim kolunu
Sultan sardı bana ince belini
Çiğilli den gelir İzmir postası
Sultan gelin olmuş Nebi hastası
Kayın tam Mustafa saban ustası
Koy ver deyip durma koy verdim kolunu
Sultan sardı bana ince belini
Menevşelik derler yaylası kötü
Nebiye ben verdim aynalı kutu
Hiç durmadan beni doktora götü
Koy ver deyip durma koy verdim kolunu
Sultan sardı bana ince belini
On beş koyunumuz var Mit Ahmet güder
Sultan gelin durmaz yaylaya gider
Sultanın bu halleri bizi deli eder
Koy ver deyip durma koy verdim kolunu
Sultan sardı bana ince belini
Sultan gelin bu halin nereye
Topal Memet bayılmış gızıklının dereye
Al beni götür topçu oğlunun dereye
Koy ver deyip durma koy verdim kolunu
Sultan sardı bana ince belini
————————————————————
Bindimde trene, tren yürüdü
Dağların başını duman bürüdü
Herkes kalktı sılasına yürüdü
Kalk bizde gardeş gidelim sılamıza
Eridi mi yüce dağların karı eridi
Eridi de düz ovayı bürüdü
Herkes kalktı sılasına yürüdü
Kalk gidelim gardeş bizde sılamıza
Yaz gününde topladılar bizi
Ağlattılar gelinleri kızları
Görmez oldu validemin gözleri
O sebepten gardeş arz ederim sılayı
Bir keklik gördüm yolda yorulmuş
Şahin vurmuş kanatları kırılmış
Oda bizim gibi yardan ayrılmış
Ne yapalım gardeş kader böyleymiş
Mabushane oldu benim durağım
Evvel yakın idim şimdi uzağım
Yanmaz iken yanar oldu yüreğim
Felek bizi yardan ayırdı
Biz yedi kardeştik kaldı birimiz
Çanakkale de yatıyor asıl kurdumuz
Kozan dağlı Mustafa çavuş bizim derdimiz
Ne yapalım kader böyleymiş
———————————————-
Kaynak: İsmail ÜNSAL -1961 – orta okul mezunu – Karadirek’li –
(Katkılarınız ve önerileriniz için [aozeski@gmail.com] iletişim adresim.)
Kalem Yazmaya Başladı Eline Sağlık Ali Sağlık
çok güzel bir konu.İlk yer verdiğinizin bir Sandıklı türküsü olduğunu bilmenizi isterim. Nebinin türküsü. Yandı nebinin çırası dağlar/nedir derdinin çaresi dağlar sözleriyle devam eder. Sizi tekrar tebrik ederim.kaleminize sağlık
Ben Yunanli´nin torunu ve Nebi´nin Ogluyum. ALLAH c.c.onlara rahmet eylesin ve mekanlarini cennet etsin. Mehmet bey! rahmetli babam üzerine rahmetli dedemin yakmis oldugu türküyü, gördügüm kadariyla siz benden cok daha iyi biliyorsunuz.Bildiginiz dörtlükleri bana iletirseniz size ömür boyu minnettar kalirim. Dedemin bu cocukluk anisini ve babamin türküsünü kaleme alip ilgilenen sahislarida bir gün mutlaka yakindan tanimak isterim. Saygi ve sevgilerle, Yunanli´nin torunu,Nebi´nin oglu Yasar Ünsal.
Ben Almanyadan bahsi gecen Hasan Ünsal lin yani yunanlinin ve Türküde gecen Nebi nin torunlarindanim.
Sizlerin benim Büyükdedemden bahsetmeniz beni onurlandirdi. Bu baglamda sizlere Tesekkür eder saygilarimi sunarim.