Yaşam serüveninde doruk noktaya ulaşmak acaba insanoğlu için mümkün müdür? Mümkün olması gereken paye “yetinmek” midir? Aza kanaat edenlerin varlık içinde boğulmaları tesadüf müdür?
Doğumdan ölüme değin yaşam belirli serüvenler dizisidir. Bir hücreden canlanarak dünyada yerini bulan insanoğlu kendini diyalektik bir doğa savaşı içinde bulmuştur. Çevresindekileri örnek almış, beyin levhasına öğrendiklerini kazıyarak mevki sahibi olmuş, maddi ve manevi tüm alanlarda kendini ve öz benliğini tatmin için uğraşmış durmuştur. Bir ayna vazifesi görerek başka insanların da kendinden etkilenmesini ve tecrübelenmesini sağlamıştır. Düşüncelerini açıkça ortaya koyduğunda toplumun değer yargıları ve inanç sistemi ile karşılaşarak iyi ve kötü kavramını öğrendiği gibi ” az ve çok” kavramlarını da çeşitli sosyo-ekonomik öğretilerle sağlamıştır. Yukarıda belirttiğim bu üç sorunun cevabı bir önceki cümlemde saklıdır.
İnsanoğlu nefsinin iradesini, gerek dini gerekse toplumsal kurallar vasıtası ile sağlamıştır. Yaklaştığı tüm nesnelerin, düşlerin sınırında bir sonsuzluk olması insanın fıtratından getirdiği bir özelliğidir; lakin bu özelliğin sorumsuzca ve kötü yollar nispetinde ihtiyat etmesi durumunda, tedariği mümkün olmayan israf silsilesine dönüşmesi an meselesidir. Alışılmış bir düzenin kırılması çok zaman almaktadır. Kapalı sistemlerin değişikliği kabul etmez tarafı bir yana açık sistemlerin dahi değişim konusunda ne kadar ehemmiyetli davrandığı ayandır.(Ekonomik baz dışında sadece insanın değişimi için AÇIK VE KAPALI SİSTEM örneğini veriyorum). İnsanoğlu kendini kurallar ve ritüeller zincirine bağladığı vakit kapalı bir sistem olma yolunda giderek gelişemeyen ve ilerleyemeyen bir yapı içerisinde kalarak sürekli nefsinin istekleriyle çelişip çelişmediğini sorgulayacaktır. Halbuki değişimi yakalayarak ve kendi bütçesine ve idrakına mahfuz olarak zaman içerisinde yapmış olduğu “yetinme” seviyesini yükseltmesi insanı hayatın inişli çıkışlı grafiğine alıştıracak ve onu bolluk döneminde israftan, kıtlık döneminde de el açmaktan koruyacaktır. Mümkün mertebeye her an ulaşmış ve mutlu bireylerin sırrı, ailelerin bu şekilde yönetiminden geçmektedir. Değişimi yakalayamayan veya kaçıran ancak değişim için deyim yerindeyse can atan bir fert, aile, toplum ve millet akıntıya karşı kürek çekmekten başka bir şey yapamayacaktır. Açık sistem bireyleri ise kültürünün yeni kuşaklara aktarımı, çeşitli mesleklerin kazanç getirileri, aile ekonomisi için yapılması gerekenleri ve aniden karşısına çıkan tüm olumsuzlukları yenecek güce ve akla sahiptir.
Sonuç olarak insanoğlu daima sonsuzluğu ve en iyiyi istemektedir. O eşref-i mahlukattır ve hem zihni hemde maddi hayal ve imkanlarının sınırı sonsuzdur. Lakin bu sonsuzluk onu israfa yöneltmemeli olabildiğince stabilize bir hayat sürmelidir. Maziden ayrılmayan, sıkı sıkıya bağlandığı geçmişinin yapraklarında, goncalar açmak isteyen insanoğlu çağ atlamak zorunda kalmadan geçmişindeki tüm olumsuz bağlamlardan kurtulmalı ve küçük mutluluklarla doyuma ulaşmalıdır.