Öyle bir zamanda yaşıyoruz; öyle şeyleri kabulleniyoruz ki bazen yaşadığımız tüm bu olumsuz durumlar karşısında insanlığımızı sorgulama telaşına giriyoruz. Zamanın üzerine yüklediğimiz bu günah perdesi ve devirden şikayet sadece yaşadığımız şu günlere ait olan bir şey değil. Geçmişten günümüze değin insanoğlu hep devrinden şikayet etmiştir. Hem bu dünyada kaderi temsil eden hemde şiirde tanrıya yakarışı karşılayan bir kavram olan “felek” suçlanmıştır. Feleğin üzerine bir çok şiir yazılmış, sevgiliye hitap ederken dahi feleğin bile daha merhametli olduğu hususunda “yâr”e bir sitemde bulunulmuştur. Devrin erkanı(devlet yöneticileri) halkına,meclisine, ulemasına öğüt verirken sürekli felek karşısında dikkatli olunması gerektiğini, salih amellerde bulunanların, iyiyi kollayanların ve çalışkan olanların felek karşısında daima şanslı olduğunu, lakin miskinlik ederek oturanların ve çareyi hep bir büyüğünden bekleyenlerin ise aciz ve felekle dost kişiler olduğunu söylemişlerdir. Şimdi buradan hareketle Türk Edebiyatında çeşitli şiirlerden ve Ünlü Türk düşünürlerinin kaleme aldıkları yazılardan hareketle Türk Şiirinde ve Düşün DünyasındaFeleğe Sitem kavramını işleyelim.
Dost bî-pervâ felek bî-rahm ü devran bî-sükûn
Derd çoh hem-derd yoh düşmen kavî tâli’ zebûn
FUZULİ
” Dost umursamaz, felek acımasız, dünya karışık. Dert çok, dert ortağı yok, düşman güçlü, talihim ise âciz.” Fuzuli bu beytinde klasik zevk ve üslubun incilerini şiirine dizerken felek karşısındaki şikayetini dile getirmiştir. Şairimiz Türkçeyi aruz konusunda başarılı bir şekilde temsil ederken aruz kalıbında hatasız ve kusursuz olmayı, Türkçe ifadeleri kullanışındaki başarısını burada da göstermiştir. Fuzulinin yaşadığı dönem itibariyle Irak/ Kerbela-Bağdat bölgesidir. Bu bölgeyi fethe gelen Kanuni Sultan Süleyman’a şiirler yazmış ve onun ediplerinden olmuştur. Kendisi Türkçe Divanının ön sözünde ” Usta şailerin yanında kendi şiirinin zayıf kaldığını ve çöldeki bir garipten fazla bir şey beklenmemesi gerektiğini söylemiştir. Sürekli yalnız olmaktan ve çaresizce şiirlerini anlayan birisini bekler halli olduğundan bahseden Fuzuli felekten bolca şikayet etmiş ve Feleğin yüzünden bu Kerbela çöllerinde kaldığını aslında onun İstanbul’a veya Fars diyarına giderek büyük şairlerin meclisine tabi olması gerektiğini vurgulamıştır. Görüldüğü gibi şairimizin en büyük isteği ona geçimini sağlayacak kadar maaş bağlanması ve şiirlerinin takdir edilmesidir. Fuzulinin psikolojik olarak sürekli bir öz-benliğini sorgulama ve kendini kanıtlama çabası içinde olduğunu görmekteyiz. Bu çaba aslında kendinden kaynaklıdır. O kendi deyimiyle Kerbela çöllerinde kalmış bir bahstsız olmasına rağmen Türk edebiyatının eşsiz bir sesi olmuş, Türkçenin ses ve mana hazinesini epey bir zenginleştirmiştir ki buna bir örnek olarak hepimizin bildiği “Selam verdim rüşvet deyi almadılar” meselini Kanuniye sunduğu Şikayet-name adlı eserinde vermiştir. Bu kadar özgün ve kalıcı sesi olan bir şairin bu denli felekten şikayet etmesi ancak ve ancak devrindeki kötü şartların tesiriyledir. Kendisine bağlanan akçenin kesilmesi ile epeyce ekonomik sıkıntıya girmiştir. Ve ünlü Şikayet-name adlı eserinde devrindeki sosyal adaletsizlikten ve kendisine karşı yapılan haksızlıklardan dem vurmuştur. Kısaca şunu belirtmeliyim ki Fuzuli’nin bir kaç dil sahasındaki bu denli üstün dili üzerinde araştırma yapanların da temel kanıksamaları şudur: “Şair devrinin sıkıntılarını acaba fazla mı abartıyor ?” Bu durum günümüz insanı ile kıyaslama yapılınca Fuzuli’nin abartılı bir dil kullandığını göstermez. Çünkü günümüzde varlıklı ve orta halli ailelerin sürekli ev ekonomilerinin kötü oluşundan geçim sıkıntısından bahsetmeleri, çarkı döndüremedikleri için kemer sıktıklarını belirtmeleri; Fuzulinin yıllar öncesindeki duygularıyla aynıdır. Ne diyelim hem genetik bir miras hemde birazcık sosyal şartların etkisi bizi Fuzuli gibi Feleğe sitem etmeye yöneltiyor.
Yazı serimin 2. kısmında Halk şiirinden bir örnekle devam edeceğim